Tibet’i bıraksanız bilgisayarın başından kalkmayacak bir çocuk. İnanın abartmıyorum. Sesimi çıkarmasam Ben10, Generator Rex, SüperCan, Bakugan gibi bilumum abuk sabuk çizgi filmlerle ve bunların bilgisayar oyunlarıyla gününü geçirebilir. Karasinekten korkan bir çocuğun, içinde olmadık canavarları barındıran bu çizgi filmleri bu derece sevmesi ilginç bir durum...
Tibet’in bu hali ister istemez beni rahatsız ediyor. Bu yüzden artık bilgisayarda bu oyunları oynaması, tvde ve bilgisayarda bunların çizgi filmlerini izlemesi ve hatta ve hatta bunlarla ilgili oyun kurması da yasak!
“Oyun kursa ne olur canım, sen de abartmışın!” diyenleriniz olabilir. Mevzu şu ki; sürekli bunlardan bahsediyor, hem de hiç durmadan. Rüyalarına giriyor. Bu rüyaların bir kısmı korkutucu oluyor, bir kısmı da gördüğü için meleklerine teşekkür edip, tekrar görmek için yalvaracak kadar güzel...
Geçenlerde yine SüperCan’la ilgili hikayelerini anlatırken gayri ihtiyari
“SüperCan’dan başka bir şey düşünmüyorsun değil mi? Tek derdin o!” deyiverdim... O kadar otomatik döküldü ki ağzımdan...
Peki o nasıl cevap verdi dersiniz?
“Yooo, sadece SüperCan düşünmüyorum. Ben10’de düşünüyorummmmm, Bakugan’da düşünüyorummmm, Generator Rex’de düşünüyorummmmm!”
Gülsem mi ağlasam mı bilemedim...
Geçtiğimiz Cuma günü göz kontrolüne gittik. İş damlaya gelinceye kadar her şey yolundaydı. Önceden konuşup, anlaşmış olmamıza rağmen gözüne damla damlatmak kısmı tam bir savaşa döndü. Tüm film koptu. Hastaneyi ayağa kaldırdı. Zaptedemedik...
Bu savaş sırasında önce kafasını geçirdi bir yerlere, sonra biz kafasını sabit tutmaya çalışırken yanağını zedeledik... :(
Hastaneden çıkabildiğimizde çekirdek aile olarak bitmiş durumdaydık...
Moraller sıfır... Kimseden çıt çıkmayan...
Böyle olaylar beni çok etkiliyor.
Sebebinin taa doğuma uzandığını biliyorum...
Sırf gözüne damlatılacak kıytırık bir damla uğruna, oğlumun bu hallere düşmesi belki de ondan çok benim canımı yakıyor. Sağlığı uğruna onu zorlamak... fazla ironik...
İş yerinde, gün içinde aklıma geldikçe ağladım...
Hal böyle olunca, ertesi gün, yani Cumartesi günü yanıma gelip
“Anne, ben Generator Rex oynayabilir miyim?” diye sorunca
“Hayır!” demem nasıl mümkün olabilirdi ki?
Zaten, iyi ki hayır dememişim. Böylece beraber geçen hayatımızda bir ilk yaşandı. O kendi kendine oyun oynadı ve ben de kitap okudum...
Aramızda kalsın... Aslında kitabı okumadım, onu seyrettim...
Bir gün önce yaşanan sıkıntıdan sonra, onun eğlendiğini, güldüğünü görmeye ne kadar çok ihtiyacım varmış meğer... Seyretmeye doyamadım... Çok iyi geldi bana... Çok iyi geldi...
Not: Bir de üstüne Pazar günü öyle güzel misafirler ağırladım ki... Tatlının da tatlısı oldu...
Teşekkür ederim kızlar, iyi ki varsınız...