8 Ekim 2025 Çarşamba

Ruh Hali

Dün annemin ölümünün ikinci yılıydı.

7 Ekim 2023.

Çoğunuza ifade ettiği gibi artık güzel anlamlar içermiyor bu yüzden benim için Ekim.


O gittiğinden beri, onunla ilgili duygularım çok inişli çıkışlı.


Ben cennet-cehennemin var olduğuna inanmasam da, öte bir dünyanın var olduğuna inanan biriyim. İnancım "Tekamül"e, "Ruh"a. Ölen birinin öte dünyaya kolay ya da zor geçtiğine. Bazı ruhların dünyadan ayrılmak istemediğine, bazı ruhların da kolaylıkla geçiş yapabildiğine..

Annemin öte dünyaya çok kolaylıkla geçiş yaptığına inanıyorum. Çünkü o bence gerçekten bilge bir ruhtu. Bunu annem olduğu için söylemiyorum. Hep öyle düşünürdüm zaten ama özellikle gittiğinden beri bu dünyada elini uzatıp da şifalandırmadığı kimse olmadığını düşündükçe daha da çok görüyorum.

Yakınını kaybetmiş kişiler bilirler mutlaka, ilk zamanlar hep bir yerden çıkıp gelecekmiş hissi oluyor. Ölümüne bir türlü kendinizi ikna edemiyorsunuz. Onunla paylaşmak istediğiniz şeyler olduğu zaman özellikle, böğrünüze bir yumru oturuyor, gözünüz kapıya dikiliyor, sanki mutfaktaymış da gülen yüzüyle oradan size doğru gelecekmiş gibi. Çok uzun zaman telefonumu elime alıp "Annem" yazılı numarasına baktım durdum.

Zamanla yokluğunu kabulleniyorsunuz tabii ama bu alışmak değil. Hani hep derler ya "alışacaksın" diye. Yok. Alışılmıyor... Ya da benim (bizim) için bu zaman daha gelmedi. Bilmiyorum.

Bir de.. Fotoğraflarına bakamıyorum.

Geçen gün biri twitterda yazmıştı: "Öyle acıyor ki canın, resimlerine falan bakamıyorsun. Öyle aylarca da değil, yıllarca. İnsanın yarası kapanmadan bakamıyormuş resmine kimsenin.."

Tam da bu.. Birilerinin senin duygularını taşıdığını bilmek ferahlık veriyor insana.

Bazen, yukarıda yazdığım inancımdan dolayı, içimdeki bu özlemin, her an gelecekmiş gibi bekleyişin ona haksızlık olduğunu düşünüyorum. Belki de benim bu bekleyişim yüzünden gidemiyordur diyorum. Ben onu serbest bırakmadıkça burada kilitli kalıyordur diyorum. Sonra da diyorum ki kendime "Onun gibi bir bilge senin duygularının esiri olamaz!" :)

Bazen hayatın normal akışında aklıma gelmediği oluyor ve bunu farkettiğimde bu sefer suçluluk hissi yükleniyor. "Onu hiç düşünmediğini görüyorsa nasıl da canı acıyordur!"

İnsanoğlu çok enteresan. Aslında öte dünya inancını taşıyan biri olarak benim, onun gidişini onurlandırmam gerekir ama şu dünyevi bencilliğimiz yok mu ah! Sevgimizin elimizden kayıp gidişine duyduğumuz o acı. 

Annemin hastaneye kaldırıldığı günün sabahı anjiyo olmuştum. Hastaneden döndükten sonra gelmiş, sonra da "Ben eve geçeyim, biraz uykum var" demiş gitmişti. İlk 24 saatim riskli olduğu için yerimden kalkmamam gerekiyordu ve akşamına ne annem, ne kardeşim beni aramadı doğal olarak. Eşim ilk 24 saatim riskli olduğu için bana bir şey dememiş. Ben durumdan haberdar olmadığım için içten içe kardeşime de, anneme de içerlenmiştim. Beni hiç merak etmemelerine kırılmıştım. Durumu öğrendikten sonra bu düşüncelerim için yaşadığım pişmanlığı tahmin edersiniz.

Sevdiğiniz birinin gidişinin ardından sürekli böyle şeyler düşünüyorsunuz biliyor musunuz? Onu üzdüğünüz zamanları ya da işte böyle saçma sapan düşüncelerinizi.. Kendini cezalandırmak için bir yöntem gibi. Sanki bu şekilde ona kendinizi affettirmeye çalışıyorsunuz. Halbuki güzel zamanları hatırlamak daha önemli ama genlerimize mi işlemiş, toplumsal bilince mi yenik düşmüşüz artık her neyse, asıl olan onunla güzel olan anları anmak, onları hatırlamak. Ortada affedilecek bir durum varsa da, yoksa da..

Bu düşünceler annem aklıma geldikçe üşüşüveriyorlar işte. Dün mesela her zamankinden daha yoğun yaşadım tüm bunları. Sürekli karmaşık duygularla cebelleşiyorum. Zaten hepsini tam aktaramadım bile.

İşte böyle :) Aynı düşüncelerim gibi yazarken de oradan oraya atladım..

Sözün özü "Olduğun yerde mutlu olduğunu ve artık burayla bağının kalmadığını biliyorum Anne ama bu yine de sana olan özlemimi gidermiyor. Seni çok seviyorum."

21 Mart 2024 Perşembe

Dünyaya küsmüş bilge

 Uzun zamandır yokum buralarda..

Yokluğumda annemi kaybettik. 5 ay olmuş.

Bu ayın 27sinde yaşgünü. Yaşasaydı 73 yaşına girecekti.

Böyle yazınca çok gibi değil mi?.. ama değil. Dinçti, ruhu gençti, hayat doluydu.

Yaşın getirdiği bazı sıkıntılar vardı evet, hatta ameliyat olması da kesinleşmişti. Ama ameliyatın risklerinde bile bu olasılık yoktu.. öyle aniden gitti ki..

Şimdi kara kara 27sini nasıl atlatacağımı düşünüyorum. O gün işten izin alıp, belki bir deniz kenarında, kâh ağlayarak, kâh gülerek anarım belki.. bilmem ki daha kolay geçer mi?

Zaten bir süredir başlayan anlam arayışım, annemin ölümüyle daha da önem kazandı benim için. Çeşitli kişisel gelişim atölyeleri, spritüel eğitimler, öteki alemle nasıl bağ kuracağıma dair bir o eğitmen, bir bu söyleşi falan derken yolum JAAS ile kesişti. Hilal Uzun'un 9 haftalık "Yaratım Atölyesi"ne katılmıştım. O atölyenin bir gününde JAAS çalışması yaptı Hilal ve böylece ben de JAAS uygulayıcısı olmaya karar verdim.

Size JAAS nedir anlatmaya gelmedim :) ilgisini çeken için internet derya deniz zaten..

Eğitimden sonra doğal olarak pratikler yapmam gerekti ve doğal olarak çevremdekileri darladım bu sürede (hâlâ da öyle). Babamdan da destek istedim. Kabul edeceğini düşünmüyordum ne yalan söyleyeyim. "Hadi ordan, git daha düzgün şeylerle uğraş, yasımla mı uğraşayım, seninle mi?" demesini beklerken; "Senin daha iyi olman için elimden ne gelirse yaparım" dedi. 

Çalışmaya başladık.

Arınmalara geldik.

Arınmalarda "Ruhani bir varlıktan gelen mesajı okuması" istendi.

"Ne yazıyor?" diye sordum, "istemiyorsan eğer, seslendirmek zorunda değilsin ama içinden de olsa oku mutlaka" dedim.

Söylemek istedi. Yazıyormuş ki; "Yeterince yaşadın. Yaşadığın tüm bu süre boyunca öğrendiklerinle artık geleceği inşaa edebilme gücüne eriştin. Şimdi bunu yapma zamanı, artık gücünü gösterme zamanı."

O an neler hissettiğimi, ne kadar yazarsam yazayım, dile getiremem. Tüylerim diken diken oldu, coşku dolu bir mutlulukla, büyük bir acı bir araya geldi sanki. Ağlamamak için çok çaba sarfettim. Çalışmanın kalanını nasıl bitirdim bilmiyorum..

Özellikle son 5-10 yıldır babamın aslında bir bilge olduğunu düşünüyordum. Kendini dünyaya kapatmış bir bilge. Bu yaşadığımızla birlikte emin oldum bundan.

Aman sende, kafayı bozmuşsun spiritüel bilmem nelerle diyeceksiniz bir kısmınız biliyorum :) ama benim babam dünyaya küsmüş bir bilge. Artık bunu biliyorum, artık bundan çok ama çok eminim. Neden dünyaya kapattığına dair de yazardım ama o başka bir yazının konusu olacak kadar uzun hikaye.

ve son söz..

Anne seni çok özlüyorum, sensiz hayat çok zormuş, çok...

4 Aralık 2019 Çarşamba

26 Aralık 2018 Çarşamba

Aşk yok!

Tibet'le sohbet ediyoruz. Sohbet esnasında sınıfında ismi "Güneş" olan bir kızdan bahsetti:
- Ay ne güzel isim yaa, sıcacık! Güzel mi ki? - Nıck. Esmer. - Ne olmuş yani? Sevmiyor musun sen esmer? - Nıck. Süt gibi sevyom ben. - Ne gibi, ne gibi? - Süt gibi. Beyaz 😏 - ahahahhahahahahahahhahahaahahha - ya anne yaaaaa 🙈

Sohbetin devamı sınıfın aşk hayatına geldi:

- Anne herkesin sevgilisi var. Çocuklar bana "sana da bulalım bir tane" diyorlar.
- Öyle şey mi olurmuş? Aşk aranmaz, karşına çıkar. Bir daha derlerse öyle söyle.
- AMA ANNE ONLAR ARAYIP, BULDULAR!
- E ne yapalım? Sen de mi arayacaksın yani?
- Yok zaten. Ben biraz bakındım okula, hiç güzel kız yok!
- Nasıl? 😳
- Valla hiç yok anne. Güzel kızların hepsi lisede!
- Nasıl? 😳
- Liseden önce aşk olmaz zaten, belli ki bekleyeceğiz daha!
- 😳

İç Ses: Ne ara geldik kızım biz bu muhabbetlere?!
Ben: Ya sus sus, güleyim mi ağlayayım mı karar veremiyorum, bi susss!

5 Nisan 2018 Perşembe

Savaş ve Barış

Geçen gün Tibet'le ismiyle ilgili sohbet ediyoruz. Dedi ki;
- Niye bana Çin ülkesinin ismini koydunuz? - Tibet Çin ülkesi değil, onun sömürgesini kabul etmeyip, bağımsızlığı için savaş veren bir ülke. - O zaman benim içimde savaş var yani öyle mi? - Olaya öyle bakacaksak eğer; Tibet kendi içinde barış sağlamış bir ülke ama kendisini sömürmeye çalışan bir ülkeye karşı özgürlüğü için savaş veriyor.
- Hımmm. O zaman benim içimde barış var ama ayak parmaklarımla savaş veriyorum. Anladım! - ...!!!????