19 Temmuz 2010 Pazartesi

Hoşgeldin Melek!


Zaman akıp gidiyor...

Benim küçücük, pembe mor doğan oğlum,
bugün 3 yaşında kocaman bir adam artık...

Bunu söylemekten hiç bıkmayacağım...
“Seni seviyorum bebeğim!”

Hayatım seninle renklendi, seninle anlam buldu.
İyi ki doğdun...

 

13 Temmuz 2010 Salı

Tibet Notları

Prensimiz gün geçtikçe büyüyor, kişiliğini ortaya koyuyor, çok konuşuyor, çok bilmişlik taslıyor, çok ağlıyor, bize hem çok keyif veriyor hem de çok zorluyor.
Unutmamak için bir köşeye almıştım bu notları...

Adamımız her seferinde bilgisayara ulaşmak adına yeni projeler geliştiriyor. Bunlardan en yakın zamanda hatırladığım biri şu :

-    Annee, benim bir fikrim var!
-    Neyin var, ne dedin anlamadım? (nereden duydu yahu?)
-    Fikrim var, fikrim var...
-    Neymiş o bakalım?
-    Anne sen şimdi bilgisayarı aç, benim Yaz’a bakmam lazım!
-    Vay uyanıııkkkk! ama bebeğim Yaz bugün bilgisayara gelmemiş, boşuna açmayalım şimdi!
-    !!!!!!!!!!!!!

iç ses: ben senin annenim bebeğim, sen cinsen ben de öyleyim :)))))))
 


Son günlerde ilginç isimler teleffuz ediyor. “
Annee, sen köseman mısın?” ya da “Babaa, sen ilebissin!” gibi... Bu iki ismin diline nasıl yerleştiği hakkında hiçbir fikrim yok ama aramızda bunlarla ilgili geçen diyaloglar şöyle:


1
-    Anne, geçen gün ilebis geldi, beni yedi biliyo musun?
-    ?????
-    ama ben kaçtım, yakalayamadı beni, heheheee!!!
-    ????? (korkmalı mıyım?)

2
Teyzemlerdeyiz. Çocuklarla oynuyor, evin içinde koşturuyorlar, gülerek yanıma geldi:

-    Annee, beni içeride ilebisi gördüm, o da beni gördüüüü! Heheheeee!!!
-    !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! (korkuyorummmm)

3
-    Annee, sen köseman mısın diil misin?
-    Ben değilim, sen köseman mısın?
-    Diilim hiç! O zaman sen ilebis misin peki?
-    Değilim, sen ilebis misin?
-    Diilim hiç!!!
-    ................. (ne demeli acep?)
-    Biliyo musun anne, köseman beni çöpe attı!!!
-    !!!!!!!!!!!!!!!!!!?????????????? (çok korkuyorummm!)


Ortalık her zaman güllük gülüstanlık değil maalesef :( aramızda tatsız durumlar da yaşanıyor:


1
-    Annee, ben zıplaya gitmek istiyommm!
-    Tibet daha biraz önce gittik ya bebeğim, artık yarın gideriz tekrar.
-    Ama anneee, ben zıplaya gitmek istiyommm, yütfen, yütfeeennn!
-    Bebeğim olmaz ama daha yeni geldik. İstersen sana çizgi film açabilirim.
-    Ya ama ben çizgi film istemiyom, zıplaya gitmek istiyoooommmm!
İç ses: Ben de mümkünse kaçmak istiyorum!

2
Tibet bir güzel yıkanmış ve “Yütfen beni sudan çıkarmayın!” nidaları eşliğinde küvetinden koparılmıştır. Kendisi bir süre sonra sakinleşmiş ve sıra üstünü giydirip, saçını kurutmaya gelmiştir ve olay, sonrasında aynen yazıldığı gibi gelişmiştir.

-    Hadi oğlum, artık giyinmen lazım.
-    Yaaa, ben giyinmek istemiyommmm!
-    Ama giyinmezsen üşürsün ve hasta olursun tatlım.
-    Hasta olcam ben, giyinmiiceeemmm!
-    Ama hasta olursan, doktora gitmek zorunda kalırız ve doktor sana şurup verir ve sen şurup sevmediğin için içmezsin ve iyileşemezsin!
-    İyileşmek istemiyoommm, giyinmiicemmmm!
İç ses: ben de birazdan zıvanadan çıkıcaammmm!!!

Tüm bu yaşananlar x2 olarak saç kurutma aşamasında da gerçekleşmiştir. Dikkatini başka yöne çekme çalışmaları sonuç vermemiş, kendisi zorla giydirilmiş ve saçları zorla kurutulmuştur.

Kötü müyüm neyim!!!

3
Geçtiğimiz akşam evdeki atılacakları tespit etmek için tüm koliler boşaltıldı. Bu durum Tibet için bulunmaz nimetti doğal olarak. Herşeyin içindeydi. Eh bitince yıkamak gerekti tabi ki. Bu yüzden kendisiyle pazarlık yapıldı:

- Küçük bey, seni yıkayacağım ama 1- Yıkanman bitince çıkmamak için ağlamayacaksın, 2- Çıktıktan sonra giyinmemek için ağlamayacaksın, 3- Saçın kurutulmasın diye ağlamayacaksın, 4- sonrasında da uyumamak için ağlamayacaksın. Eğer ağlayacak olursan; yarın zıplaya gidemezsin, dondurma yiyemezsin. Tamam mı, anlaştık mı?
- Anlaştık dostum!
- !!!?????

4
Artık bizimkinin çok fazla çocuklarla bir arada olmamasının verdiği etki midir yoksa genel huyumudur bilinmez, birinin elinde gördüğüne “ O benim!” deyip saldırıyor.

En son olay güzel Yaz’ın yaşgününde oldu. Haliyle ortalık çocuk kaynıyor. Bir iki kez uyardım ama en sonuncusunu neyseki ucuz atlattık.
Küçük Deniz’in elinden tahta bir merdiveni almak için çekiştirirken, kızı sandalye ile birlikte yere devirdi. Neyseki saldalye hem hafif bir malzemeden yapılmıştı hem de boyu kısaydı da kızcağıza birşey olmadı. Çok tepki verdim... Herkes o çocuk, bu kadar kızmaya gerek yok dedi.

Doğru, bunu bende biliyorum... ama bir gerçek var ki bizim ona paylaşım konusunda yeterince katkıda bulunmamış olduğumuz!

 Kısacası “Tibet sana söylüyorum SİBEL sen anla!!!”

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Veda


Aslında söyleyecek fazla söz yok...

Buraya dökülen kelimeler yeter mi içimdekileri anlatmaya bilmiyorum...

Her zaman aşina olduğum yolları bu sefer farklı bir sebeple teptim.
Çok inanılmaz bir sebeple.
Yol boyunca bunun bir şaka olduğuna inanmak isteyerek...
Bu bir kabus ve uyanacağım diyerek...

ama değildi işte... maalesef değildi...

Gitti...

Daha ne olduğunu bile anlayamadan...
O güçlüdür, bunu da atlatacak diye beklerken...
Hafta sonu yine gülen gözlerini ziyaret etmeyi,
“Nasıl korkuttum ama sizi, heheheee” diyeceğini hayal ederken...

Birdenbire...

Gidiverdi...

Bu sefer onu uğurlamak için teptim o yolları...

........................

Teyzeciğime, kuzenlerime destek olmak için dimdik durdum ama omuzlarda evden çıkartılışı yıktı beni... O kadar inanılmazdı ki...

Gitti işte...
Ne denebilir ki...

Bestoş’umun dediği gibi :

“İnsanoğlu bir varmış, bir yokmuş.”
Hayatın gerçeği maalesef buymuş...

........................

Güleser’im...
Canım kuzenim...
Çocukluğumun, ergenliğimin ortağı, can yoldaşım...
Biliyorum ki orada iyisin...
Biliyorum ki hep bizimlesin, bizimle olacaksın...
Yolun açık, mekanın cennet olsun...

SENİ SEVİYORUM...