28 Şubat 2011 Pazartesi

Civciklerle güzel bir gün...

Bunca zaman havaların bahardan hallice gidip gidip, geçtiğimiz hafta sonu bozması bir şeye delalet midir acep?

Tibet ve benim heyecanla beklediğimiz bir hafta sonuydu. Aslında Deniz ve Yaz’ın da... Planlanmakta olan bir çekim geçtiğimiz hafta sonuna alınınca, Deniz ve Yaz bizimle birlikte gelemediler...

Tibet’le beraber düştük yollara. Davetli olduğumuz eve giderken kar yağmaya başladı. Bücürümün “Anneee, bak kar yağıyor!” demesiyle farkettim kar olduğunu.
“Anne beraber kardan adam yaparız, birbirimize kar atarız çok yağarsa di mi?”
Hatırlıyor olması beni şaşırttığı kadar sevindirdi.

Yolda tabelaların gideceğimiz yönü gösteren oklarını araya araya, güle oynaya ve sanki elimizle koymuş gibi bulduk evi.
Çok gizemli oldu değil mi? :)

Cumartesi günü Civciklerin yaşgünündeydik biz.

Blog dünyasında ilk tanıdıklarımızdandır Özge ve Civcikler. Doğal olarak bizim için özellerdendir. Özge dünya tatlısı, çekiğin ötesi gözlere sahip bir güler yüz. Sarılıp sıkılası, çok ama çok sevilesi. Eşi deseniz öyle. Civcikleri söylemeye bile gerek yok, yanakları yeter!

Öyle bir masa hazırlanmıştı ki, ilk başta kimsenin dokunup bozmaya eli gitmedi.
Özge ısrar etmek zorunda kaldı :)

Özge'nin el becerisi de mükemmel. Misafirlerine vereceği hediyeler için çantaları da kendi hazırlamış. Harika olmamış mı?

Civcikler o günün kendi günleri olduğunun farkında, arkadaşlarıyla mutlu, arada bir nazlı, arada bir ressam, bazen konuşmacı ama en önemlisi sıkı şarkıcıydılar.

Alemsin civcikoğlan, aklıma geldikçe gülüyorum hala :D

Tibetse kendine bir asker arkadaşı buldu. Daha girer girmez sahiplendi Can abisini. Sanırsınız kırk yıldır tanıyor, kırk yıldır dost.
“Sen bırak şimdi fotoğraf makinasını, hadi gel içeride oynayalım!”
Can sağolsun hiç kırmadı Tibet’i. Eşi Şeyma ile birlikte onunla oyunlar oynayıp, ne istediyse yaptılar. Çok yaşayın emi dostlar :)

Canım civciklerim, hep mutlu, huzurlu, keyifli ve bereket dolu bir hayatınız olsun.

Hep sevdiklerinizle... ve bizimle ;)

24 Şubat 2011 Perşembe

Sohbet, muhabbet

Bizim afacan sanırım pek bir bilmiş, pek bir lafazan olacak...
Bazen kendisiyle oturup bildiğiniz sohbetler ediyoruz, bazen de olaylara ya da sorulara öyle karşılıkları oluyor ki dumur oluyoruz.

Aslında Tibet'in bundan sonra bir de dumur etiketli postları olmalı diye düşünüyorum ve bu yazıyla da uygulamaya geçireyim hatta :)


  • Bücür bu aralar eski evimize takmış vaziyette. Nedense oradaki hatıraları canlandı. Oradaki son dönemlerimizde "Anne, bu evi sevmiyorum, gidelim." deyip duran kendisi değilmiş gibi ağzına sakız etti.
T. Anne bizim eksi (eski) evimiz güzel miydi?
S. Bu evimiz daha güzel bebeğim.
T. Peki bu ev eksiyince bakşa (başka) bir eve mi gidicez?
S. Bu ev eskimez sanırım canım.
T. Ya eksirse?
S. Eee, gideriz o zaman herhalde... ???

  • Tanımadığı insanlara karşı temkinli.
(Dumur 1)

S. Tibet, bizim işyerinde Ceren diye bir abla var. Seni çok merak ediyor, seninle telefonda konuşmak istiyor.
T. Ama tanımıyorum ki ben onu.
S. Evet ama o her gün senin resimlerini görüyor, seninle telefonda konuştuğumu duyuyor, senin için yazdığım yazıları okuyor. O yüzden seninle konuşmayı çok istiyor. Hem Ceren ablan çok güzel robot resimleri çiziyor. Eğer onunla telefonda konuşursan sana kağıttan robot bile yapacakmış.
T. Peki o zaman. Gelsin, tanışalım o kadar istiyorsa!
S. !!!!


  • Bazı kelimeleri hep böyle söylese diyorum. O kadar tatlı ki :)
- Anne bak! dişlerim fırıl fırıl oldu! (pırıl pırıl)
- Anne, telefonundan mitaj atabilir miyim? (mesaj)
- Ufff! Anne, bu çok sigaş! (sıcak)



  • Ellerini yıkamamak konusunda fazlasıyla dirençli. Sinek tehdidiyle yıkatıyorum çoğu zaman :(
(Dumur 2)

S. Tatlım, ellerini yıkadın mı?
T. Hayır, sildim.
S. Neden yıkamadın?
T. İhtiyacım yok çünkü!
S. !!!

  • Kaka fasıllarımız hala aynı, bir ayin gibi :) Kakası gelince beraber giriyoruz tuvalete, lazımlığına oturuyor, boynuma sarılıyor ve bittikten sonra genellikle kakası bir şeylere benzetiliyor.... :)
(Dumur 3)

- Aaaa! Anne kakama bak, kocamaaannn! Aynı roket gibi!!!

  • Ve ben bu bücürlere doğduklarında çip takmaya başladıklarından ciddi şüphelenmeye başladım... Giydiğim bluzu fazla açık buldu geçenlerde?! :)

(Dumur 4)

- Anne, çok güzel olmuşsun ama bak buran açık kalmış!

İşimiz var bizim bu veletle :))))

21 Şubat 2011 Pazartesi

Ben bugünlerde

İş yerinde internetsiz bir dünyanın, hayatı durdurduğunu,
Cuma tüm gün ne internet, ne mail çalışmadı
  
Boş geçen günü renklendiren Nilüfer’in yeni albümünde en çok bu şarkıyı sevdiğimi,
albüm süper olmuş, evirip, çevirip onu dinledim. kesinlikle tavsiye ederim


Bir evi küçük ayrıntıların çok güzelleştirdiğini, sıcaklık verdiğini,
  
Bizim bücürün arkadaş çevresinin gittikçe genişlediğini ve
bu sayede her hafta sonu bir program yaptığımızı,
  
Bazı ortamlarda pek kabul görmediğini ve bu yüzden üzüldüğünü,
Anne, ben bişii yapmadım ki, niye bana küstüler?
  
Sevdiği birinin geleceğini öğrendiği zaman, heyecandan uyku uyuyamadığını,
her saat başı uyanıp “anne, sabah oldu mu? Dayım geldi mi?” diye sordu
  
Artık işe gönderme faslını yumuşattığını,
Anne sen giyinirken yanında durabilir miyim?
  
“Söz vermek” konusunda karışıklık yaşadığını,
Anne, babamın yanına gidip hemen gelicem tamam mı? Söz mü? 
  
Dolabına yapıştırdığı Ben10’le benim aramda benzetmeler yaptığını,
Anne, gözlerin ne güzel. Aynı Benten gibi! 
  
Fotoğraf konusunda kendini geliştirmeye başladığını :)
Anne, ellerini böyle koy! Tamam, çekiyorum...
  
Kendisiyle doğru düzgün fotoğrafımız olmadığını ve bu yüzden kendim çaba göstermem gerektiğini,
  
Ama şu fotoğrafa da bayıldığımı,
  
Gördüm, öğrendim, anladım...

Güzel bir hafta olsun hepimize...

16 Şubat 2011 Çarşamba

Geç olsun güç olmasın


Hafta sonu uzun zamandır planlayıp, sürekli ertelemek durumunda kaldığımız buluşmayı gerçekleştirdik nihayet. Grubumuzun yeni üyeleri de vardı bu sefer :)

Güler yüzlü, güzel ev sahibimiz annesiyle el ele verip öyle güzel bir sofra hazırlamıştı ki, kendi adıma kiloma kilo kattığımı çok net söyleyebilirim. Çocuklar için ne kadar keyifli bir gün olduğunu ise söylemeye gerek bile görmüyorum. Deniz ve Zeynep’in çocukları çok güzel eğlendirme yetenekleri olduğunu keşfetmiş oldum, olduk.


Çocuklar şarkılar söyleyip, hoplayıp zıplayıp, yerlerde yatıp yuvarlanıp, bir güzel kurtlarını döktüler.

Tibet için bu buluşmanın ayrı bir önemi vardı. Uzuuun zaman sonra Yaz’la görüşeceği gündü ve gerçekten çok heyecanlıydı :) inanır mısınız, onu görünce utangaçlıktan bir süre yüzüne bakamadı :D

Ziyaret dönüşü ise aşağıda geçen diyalog harikaydı.

Tibet  Yazcım, bize gidip, beraber Wall-E seyredelim mi?
Yaz Hayır, babam evde beni bekliyor, gelemem!
Tibet Tamam, bakşa (başka) bi zaman gelirsin, o zaman seyrederiz.
Yaz Hamam (tamam), başka bi zaman gelirim...

Her buluşmamız belli ki ayrı bir keyif olacak.

10 Şubat 2011 Perşembe

Ben küçükken...


Mimlendim. Bu sefer beni mimleyen blog dünyasının BABAlarından biri hem de...

Konumuz “Hangi çizgi film karakteri olmak istersiniz?”.

Bu yazımda biraz bahsetmiştim, ben çizgi film delisi biriyim. Geçmişe dair çok hatıra yer almasa da hafızamda, çizgi filmlerin ben de bıraktığı etkiyi hatırlarım. Mesela, çocukken en sevdiğim çizgi dizilerden biri Şeker Kız Candy idi.


Onu sevmemin en büyük sebeplerinden biri onun Antony’e duyduğu aşktı sanırım. Bir de saçlarımın kıvırcıklığından, dombili yanaklarımdan sebep, insanların bana Şeker Kız Candy diye hitap etmesiydi :) Onunla üzülüp, onunla sevinirdim... Vay be! Kocaman olmuşum da farkında değilmişim :P
Ama ben yine de Candy olmak istemezdim sanırım. Antony’e de kavuşamadı zaten :)


Bir de unutamadığım çizgi filmlerden biri Tonton Ailesi’ydi. “Değiş Tonton!” dediler mi girmedikleri kılık olmazdı. Eşya, hayvan, insan, ağaç, böcek.... aklınıza ne gelirse. Kocaman gözlerle ve keyifle izlediğimi hatırlıyorum. Ama onlardan biri de olmak istemezdim, cık. Daha süper kahramanlar var şimdi, yenetek avcısı gibi ;)

Olmak istediğim iki çizgi film karakteri var benim.

Biri EVE...


Wall-E’nin senelerce aşk dolu bekleyişini gerçekleştiren gelişmiş robot.
Wall-E ona o kadar aşık ki, uğruna dünyayı bile terkediyor... hatta kendinden bile vazgeçiyor... Eve başlangıçta oralı olmasa da bu aşka, zamanla Wall-E’nin kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlıyor. Wall-E’yi bir öpme sahnesi var ki görülmeye değer :)
Kim istemez ki uğruna herşeyden vazgeçecek biri tarafından sevilmeyi... :)

Ötekisi de CHEN...


8 yaşındaki Cedric’in uzakdoğulu aşkı.
Cedric’in aşkı platonik. Chen bu aşkın farkında değil ya da farkında ama oralı değil. Arada onun da Cedric’e karşı boş olmadığının sinyalleri verilse de tam olarak hala anlamış değilim Chen’in Cedric’i sevip sevmediğini :)

Cedric henüz küçük yaşta ve bence en önemlisi insan olmasından sebep arada üzse, kırsa da aşkını, bütün hayalleri, bütün planları onun üzerine kurulu. Hayallerinde onsuz bir hayata yer yok.
Çoğunlukla dizi Cedric’in “Eğer 8 yaşındaysanız ve aşıksanız, hayat çok güzel.” sözleriyle bitiyor. Bayılıyorum bu lafa :)

Bu iki aşığın da sevgilerinde yapışkanlık yok, zorlama yok. Sadece saf sevgi var...
Sevdikleri uğruna her şeyi göze alacak ama sevdiğini sıkmayacak (dediğim gibi Cedric arada bir dozu kaçırıyor ama sonrasında muhakkak toparlıyor), sevgisiyle onu boğmayacak.

Tibet’te böyle sevsin ne çok isterim.

Eğer bu iki karakteri ve aşklarını izlediyseniz söylediklerimi siz de farketmişsinizdir. Yok eğer izlemediyseniz, muhakkak izlemenizi öneririm.  :)

Ben de bu mimi Seyhan’a, Merve’ye ve Canımsanıma paslıyorum. Bakalım onlar hangi çizgi film karakteri olmak isterlermiş :)

7 Şubat 2011 Pazartesi

Ben bu hafta sonu

Bloglarda gördüğüm “Çocuklu evde kek kokusu olmalı” düşüncesiyle gaza gelerek, yaptığım iki kekin de gayet başarılı olmasından sebep, kendimi kendime kanıtlamanın artık gereksiz olduğunu
(ben yapamam düşüncesi yüzünden uzuunca bir süredir cesaret edemiyordum),


Bu hafta sonu ortalıkta dolanan takvimler sayesinde bücürün aşkının tekrar depreştiğini, aşkı telefonda kendisiyle konuşmadı diye çok bozulduğunu,

Yine de gelip gidip “Anne Yaz’ın evlendiği fotoğrafını açsana” dediğini,

Bugüne kadar Tibet’e annemin bakmasına fazla alıştığımı, kayınvalidemin de oğluma çok güzel baktığını, artık bu konuda tereddüt etmemem gerektiğini,


Bizimkinin sevdi mi tam sevdiğini
"Anne, babanem ne güzel kız di mi?",

Sevdiklerinin yaşına bakmadan kendisinin arkadaşı kabul ettiğini
"-Samet abini çağırır mısın canım? – o benim arkadaşım bi kere, abim diil!",

Seviyor dahi olsa, kişiliğinden ödün vermediğini
"Madem o kadar özlemiş beni, telefonda beni isteyeceğine kalksın gelsin!",

Beni makyajlı görmek istediğini
"Anne, işe giderken makyaj yap tamam mı?",

Beni işe uğurlamak istediğini
"Anne, ya sabah sen işe giderken seni göremezsem?",
Buna rağmen işe gitmemem için şansını denediğini
"Anne, sen işe gitmezsen patron çok mu kızar?",

Birimizin yokluğunda diğeriyle idare edebileceğini
"O zaman sen git, babam gitmesin işe!"

Dolaşmayı arabayla bir tuttuğunu
"-Hadi aşkım biraz dolaşmaya çıkalım. – Ama anne araba yok ki, babam aldı!",

Son iki gezmelerimizin öncesinin oyun parkı, sonrasının alışveriş olmasından sebep ikisini birbiriyle ilişkilendirdiğini
"-anne, aşveş yapalım mı? –niye tatlım, ihtiyacımız yok ki birşey almaya? –ama anne, orada park var ya hani? Önce parka gideriz!"

Küçük Bey’in basketbolu sevdiğini,

Beyefendiyi arada bir tehdit etmenin işe yaradığını
"-Tibet bak ellerini yıkamadın sinekler gelmeye başladı –anne koş koş çabuk, yıkayalım ellerimi!",

Tekrar ve tekrar onun ensesinden daha güzel bir kokunun olmadığını

Gördüm, öğrendim, anladım...

Ve ben bu post çeşidine bayıldım :)

illüstrasyonların çoğu dryicons.com sitesinden alınmıştır. diğerlerini hatırlamıyorum :P

3 Şubat 2011 Perşembe

Zamanı değerlendirmeli, renklendirmeli...


işten güçten fırsat bulup yapması vakit aldı.

bitti... bu sefer matbaa arayışları başladı.

matbaa bulundu, anlaşması yapıldı... baskıya gitti...

bu sefer bekleyiş başladı. işler yoğun, biraz zaman alır...

Peki...

bekle... beklee... bekleee...

yani beklemesi mesele olduğundan değil,
tasarımı güzel duracak mı, baskı iyi olacak mı?

bir merak, bir heyecan...

sanırsın evlilik heyecanı ya da ne biliim doğum heyecanı...

ve nihayet geldi...

  
bunlar da benim el emeğim diyebiliriz :)

  
kendim yaptım diye demiyorum tabii ama ne yalan söyleyeyim çok beğendim :P

  
Ya siz? :)))


Not: başlık takvimler içindi ama Defne Joy için daha uygun oldu sanırım. bu şarkı da Defne için olsun.
Allah geride kalan sevdiklerine sabır versin... o kadar zor, o kadar dayanılmaz, o kadar inanılmaz ki genç bir yüreği kaybetmek, o kadar zor ki...
Mekanı cennet olsun...