27 Aralık 2012 Perşembe

Kalbinizi kırmiim!


Bana küçükken ne olacağımı sorduklarında çok değişken cevaplarım olmadı benim. İlk olmak istediğimi hatırladığım meslek “Haberci”likti. Bildiğiniz haber sunucusu yani...

Şimdikiler gibi değildi o dönemin TRT haber sunucuları, hatırlarsınız belki. O statik hallerinin nesi hoşuma gitmişse o zamanlar artık... Hele ki o dönemlerde şimdikinden bile daha az konuşkan olduğumu düşünürseniz...

Bu fotoğrafı geçenlerde kuzenim koymuş facebooka... 
Soldaki kuzenim, sağdaki halam, öndeki bücürükde ben oluyorum :)

Lise yıllarında da psikoloji ve antropolojiyle ilgilenmeye heveslenmiştim...
ikisi de olmadı...
Önce muhasabeci, sonra grafiker oldum. O da ayrı bir hikaye...

Yani diyeceğim o ki; ben hiç öğretmen olmak istemedim...

Bir bildiğim varmış. Salı gününden beri bunun ayırdına vardım...

Bizim bücürün sınıfına etkinliğe gittim Salı günü.
4,5-5,5 yaş civarı yaklaşık 20 çocukla birlikte, önce yılbaşı kartı yaptık, sonra da fikrini Ayda’dan aldığım minik yılbaşı ağacı...

Yılbaşı kartımızın benim yaptığım örneği

Bir kere o kadar çocuğun seni dinlemesini sağlamak diye bir şey yok... Yani benim için yok... Misalen öyle ortada durup “Hadi çocuklar şimdi bunu yapalım.” deyip, onlara sesini duyurmak pek olası değil...

Hele ki hepsinin bir yerde oturup, aynı şeyi yapmalarını beklemeniz...
cık cık... aklınızdan şüpheniz olmalı...

Fotoğraf Ayda'ya ait. Ne kendi yaptığımı, ne de çocuklarınkini çekemedim...
Zaten Ayda'nınkiler kadar güzel olmadılar :))))

Ama arkadaş, bu bücürlerle bir şeyler yapmak bu kadar mı zevkli olur...
Hele ki seninle özel olarak iletişim kurmak isteyenler çıkıyor ya aralarından erir bitersin...

Bir tanesinin gelip, burnunu burnuma dayayıp bir “Günaydııınnnnn!” deyişi vardı ki; onunla birlikte yerlerde yuvarlanmamak için zor tuttum kendimi :)

Onun da fotoğrafını çekemedim. Siz Tibet'inkiyle idare edin :))))

Bir diğerinin tütü eteğiyle gelip gidip “Ablaaa, ama ben bunu yapamadım kiiii, yardım eder misinnnnn?” diye kelimelerinin sonunu uzata uzata yanıma yanaşması... var yaaa... Şöyle yakalayıp, sıkıca sarıp sarmalamak istedim ama korkutmayayım deyip, yine tuttum kendimi...

Tibet’in gelip gidip beni öpmesi, o öptükçe erkeklerin “Tibet annesini öptüüüü!” diye gülüşmesi, Tibet’in karşılık olarak “ama öpmedim ki beeennn!” diye utanması...

Hepsi çok ama çok keyifliydi :)

Yani bu etkinlik işini sevdim sevmesine ama
öğretmenlik deyince artık orada iki kere dururum!...
Bana böyle bir teklifle gelmeyin, kalbinizi kırarım!

:P

18 Aralık 2012 Salı

Yeni yıl temalı Huggies bebek bezi kazanmak isteyen? :)


Huggies’ten çok hoş bir teklif almış bulunmaktayım dostlar!

Belki Migros’larda rastlamışsınızdır. Huggies Yeni yıl temalı bebek bezleri üretti ve bu bezler doğal olarak sınırlı sayıda. Üstelik kız ve erkek bebeklere özel iki farklı boyda hazırlanan bu bezler tüm Huggies bebek bezleri gibi üçlü cilt koruma ile minişlerinizi kuru tutuyor, vücuda oturan kesimi ve esnek bantları ile hareket özgürlüğü sağlıyor, sızdırmıyor.



Huggies, bloğumu takip eden 5 bücüre bu bezlerden birer paket hediye etmek istiyor :)

Yapmanız gereken çok basit!
 Huggies’in facebook sayfasını beğenmeniz ve bu yazıma 31 Aralık’a kadar yorum bırakmanız. 

Ben diyorum ki; yeni yılda önce miniğinizi sevindirin :)

Hadi ne duruyorsunuz? Pamuk eller önce yoruma, sonra facebook sayfasına :)))


Not: 31 Aralık'tan sonraki yorumlar geçerli sayılmayacaktır :(

3 Aralık 2012 Pazartesi

Ödev meselesi

Anlaşılan o ki; bizim bücür pek ödev adamı değil... Aslında sanırım sınıfındaki hemen hemen çoğu bücürün ödevle pek alakası yok...

Öğretmenleri başlangıçta ödev verdiğini söylemiyordu, sorumluluk bilinçleri gelişsin diye... Ama baktı gördü ki olmayacak "Ben çocuklara ödev verdim ama ne olduğunu ben söylemeyeceğim, onlar evde size söylesinler." diyerek bizleri uyarmaya başladı...

Başlamasına başladı ama bu sefer her bücürden başka ses çıkmaya başladı. Baktık ki; hepsi olayı farklı algılıyor, bizler de ne yapacağımızı şaşırdık haliyle...

Mesela en son verilen ödevle ilgili görüşler şöyle:

1.görüş: En sevdiğimiz sebzenin ya resmini çizeceğiz ya kendisini götüreceğiz.

2.görüş: En sevdiğimiz sebzenin ya fotoğrafını bulup yapıştıracağız bir kağıda ya da resmini çizeceğiz.



3.görüş olan Tibet'le ödevin ne olduğuna dair yaptığımız konuşma da aynen şöyle:

Ben: Oğlum öğretmeniniz ne ödev verdi?
Tibet: En sevdiğimiz sebze ve meyvenin ne olduğunu bulup, çözümleyeceğiz.
Ben: Nasıl yani tatlım, anlayamadım. Mesela senin en sevdiğin meyvelerden biri muz. Ben sana şimdi bir muz versem ne yapacaksın yani?
Tibet: Yiyeceğim!
Ben: !!!????

Endişeliyim... Çok endişeliyim! :)))))