26 Şubat 2010 Cuma

Cuma'nın cevapsız soruları

Bu sabah derime yapışmış bir etiket buldum.
Üzerinde "Doğal deridir. Renk atabilir." yazan...
 Bu şimdi ne olaki?.......

Bir fikrim var ama.... ???????

:D

******************



Bu sabah Deniz'le bana (aslında Tibet ve Yaz'a)
"Mini Su Sebili" geldi.
Üzerinde sadece bizim isimlerimizin yazdığı bir not kağıdıyla...


Bunlar şimdi kimden ki?.......

Bir fikrim var ama...??????

:D

22 Şubat 2010 Pazartesi

Gelir... Geçer...

Bu aralar pek yazasım yok dostlar...

Bu da gelir, geçer nasılsa...
idare edin beni...

ama...

söylemeden geçemem...

Buradaki çizimleri benim arkadaşım yaptı :))))


Eline sağlık canımm, süper olmuş!

17 Şubat 2010 Çarşamba

Yakıştı mı?

• Ayyyyy! Teyzesi görüyor musun?
Ne kadar yakıştı oğluma bu kıyafetleeerrr!

• Maşallah maşallah, çok yakışıklı olmuş benim yeğeniiimmmm!


• Annee! Çok mu yakıştıııı?!!!
 Bu soruyu sorarken aynanın karşısında,
Bruce Willis gülümsemesiyle kendini seyrediyor :D

16 Şubat 2010 Salı

Hediyelerim ve ben

Bu aralar biraz aksak gidiyor hayatım. Neyin var diye soranlara anlatırken birşeyleri "way be! amma olumsuzluklarla dolu! şu hayata bak" diyorum kendime :)

İşin ilginç olan tarafı, bu kadar olumsuzluğa rağmen üzerimde bir gevşeklik var...

Tutarsız...

Bu renksiz günlerimi renklendiren güzel şeyler oldu Cuma'dan beri...

İlk renk Kutucuğumdan geldi. Deniz'e ve bana (aslında Yaz ve Tibet'e) bu gördüğünüz kitabı göndermiş. Tabi ki saklamadan önce biz okuyacağız :)


İkinci renk Füsunumdan.

Yılbaşındaki hediyeleşmeler keyif verince Özden 14 Şubat'ta "Mıncırık Hediye Günü" yapalım dedi. Üstüne atladım tabii... Melikeciğim okurken suratını görebiliyorum :D

Bana Özden çıkmıştı... Hediyesini keyifle aldım ama kırılmasın diye öyle bir paketledim ki, açarken bana saydıklarını tahmin edebiliyorum :P

Bizim hediyelerimiz de dün geldi... Biz Füsun ve güzel gözlü kızı Defne'ye çıkmışız. Yılbaşındaki çekilişte de onlar bana çıkmıştı. Ne güzel bir tesadüf :)

Füsun'un Tibet için aldığı hediye gerçekten mutlu etti beni. Bunun iki sebebi var:
Birincisi Tibet bu aralar tamirciliğe merak saldı :) evde nereden buluyorsa buluyor, çekiç tornavida, vida döküyor ortalığa. Ödümüz kopuyor! her seferinde farklı yerlere saklıyoruz ama nafile! Bu hediyenin bu durumu ortadan kaldıracağını ümit ediyorum :)


İkinci ve asıl önemli olan sebep ise Tibet'in kol gelişimi açısından çok faydalı olacağı.
Füsunum çok teşekkür ederim, çok isabetli bir seçim olmuş. Hele ki benim için yaptığın el emeği göz nuru anahtarlık, paket için yaptığın kalp ve kartın tek kelimeyle harika! Eline, yüreğine sağlık.


Füsun'un hediyesinin hemen arkasından sürpriz bir hediyeyle renklerim katlandı. Hiç beklemiyordum :)

Bu güzel süprizi de Pinky yapmış. Bu gördüğünüz hediyeleri yollamış. O da kendi elleriyle yaptığı bir bileklikle birlikte kitap ayracı ve Tibet için çok orjinal bir fotoğraflık göndermiş.


üstelik paketi de kendi hazırlamış! Ne kadar güzel olmuş değil mi?


VE...

Yıldızım Kelebeğim bana Yaratıcı Blogger ödülü vermiş...


Bu bloğu güzel yapan Tibet aslında, o yüzden ödülü Tibet adına kabul ediyorum :D ve bu yazıyı okuyupta bu ödülü almamış olan herkese veriyorum.

Blog dostlarım.... Sizi çok ama çooookkk seviyorum...

11 Şubat 2010 Perşembe

Haftasonu Maceraları 2

Pazar günü yağmurluydu. Öyle olunca rotamızı yakın bir yere çevirdik, Forum’a gitmeye karar verdik. Karar vermesine verdik ama Forum’a girmek ne mümkün. Trafik arap saçı!

Baktık ki girmesi zamanımızı alacak, hemen yanındaki Carrefour’a gidelim dedik. Ne var ne yok bilmiyoruz ama girişi farklı yerden, kolay olur diye düşündük. Birşey yoksa döneriz artık dedik.

Böyle ani kararlar iyi mi oluyor ne?! İyi ki çevirmişiz rotayı oraya. İçeri girer girmez kocaman bir tavşan karşıladı bizi. Tibet’in korkacağını sanmıştım, malum herşeyden korkuyor ya! Korkmak bir tarafa, ayıramadık tavşandan bir türlü! Tavşanın etrafı çocuklarla çevrili. Bizimki sürekli kendini göstermeye çalışıyor, etrafında dönüp duruyor, el sıkışmaya çalışıyor, konuşmaya çabalıyor :D belki ileride başka bir tane vardır deyip zar zor ayırdık onu tavşanından :P



Carrefour çok küçük bir alışveriş merkezi. O şeklinde bir alandan oluşuyor. Bütün mağazalar ortada. Bir turla hepsini bitiriyorsunuz. Bu O’nun bir tarafında Carrefour var. Biz hiç girmedik oraya. O küçük alanda dolandık.

Küçük bir yer olmasına rağmen, çocuklu aileleri düşünmüş, onlar için alanlar yapmışlar. Mesela Capacity’deki oyun alanının minik bir versiyonu orada da vardı. Jetonla binilebilecek birkaç çeşit araba, bir iki tane de masa tenisi. Tibet tabi ki arabalara binmeyip, çevresinde tur atmayı tercih etti :)

Bir de tırtıl koymuşlar, hani şu küçük tren gibi şeylerden. Yine binmek istemedi, belki yarım saate yakın durup seyrettik. Nasıl olduysa “anne ben bincem” dedi. Aman ne mutlu! “Tamam oğlum” dedim. Çocuğa da “binene kadar vermem parasını, hiç belli olmaz bizim adamın ne yapacağı” dedim (cimri sanmıştır beni herhalde), nitekim doğru düşünmüşüm. Binince, haklı olarak kemerini bağlamak istedi görevli, öyle olunca bizimki bastı yaygarayı, bir daha da bindiremedik!

Tam artık gidelim dediğimiz anda, şu meyveli çikolatacılardan birini gördük (ismi neydi ki onların!?). Kuzenle gözlerimiz yuvalarından çıktı tabi :P
Hemen yöneldik oraya doğru. Meğer bu güzel şeyler külahta da alınabiliyormuş. Bizim gözümüz döndüğü için kupta aldık :P
Tibet bir süredir dondurma sayıklamaya başlamıştı, külahı görünce dondurma diye tutturdu, satıcı kızda bir tane külah verdi ona. Aldı eline külahı, bir külaha bir kıza bakıyor “ama bu boooşşş” dedi. Kızcağız ne diyeceğini bilemedi, biz gülüyoruz! En sonunda içine biraz çikolata buladı külahın, kandırdı Tibet’i, ortaya keyifli görüntüler çıktı böylece :)


Günü benim açımdan çok anlamlı bir sohbetle bitirdik:

Çikolataları yerken, 6-7 aylık kızıyla bir bayan oturdu yanımıza. Tibet nereden estiyse, çocuğu göstererek bana “Anne, bunu alalım mı?” diye sordu?!
“Olur mu annecim öyle şey. Bak annesi yanında, ben seni nasıl seviyorsam, bırakmak istemiyorsam, annesi de onu seviyor, hiç başkasına vermek ister mi?” dedim. Israrla “alalım” deyip duruyor, ben izah etmeye çalışıyorum. Baktımki kadın gülümseyerek izliyor ben de “Sor bakalım annesine, verir miymiş?” dedim. Kadıncağız “Olmaz ki ama ben nasıl ayrılayım ondan? Senin kardeşin yok herhalde, böyle kardeş istediğine göre” dedi. Tibet’in cevabına hem çok şaşırdım, hem de çok mutlu oldum ne yalan söyleyeyim.
Bebeği göstererek “Bay işte! İşte kaydeş!” dedi.
“Desene bütün çocuklar senin kardeşin, ne güzel!” dedi kadın.

Oğlum!
Yahu ne tatlı adamsın sen!!!

10 Şubat 2010 Çarşamba

Haftasonu Maceraları

Kar, yağmur, soğuk derken Tibet bir süredir evden çıkamamıştı, çıkartamamıştık. Hafta sonu güzel olunca biraz gezdirmek istedim. Aniden karar verince ne yapacağımı da bilemedim. Harala gürele kuzenlerimle birlikte Capacity’e gitmeye karar verdik. İyi ki öyle karar vermişiz.

En alt katında çocuklar için aktivite alanı kurmuşlar. Masalar, birkaç tane görevli... Legolar, boyalar, oyun hamurları ve bir dolu çocuk. Tibet’in yüzündeki ifadeyi çekmek isterdim. Ne yazık ki fotoğraf makinasını almamışım :(

Bir masaya yerleşti, başta sadece bir çocuk vardı. Sonra kendisinden biraz küçük bir kız geldi. Böylece oğlumun ne kadar yardımsever bir çocuk olduğunu anlamış oldum. Kız legoları düşürdükçe bizimki alıp ona verdi. Ben kenarda oturuyordum, kuzenim yanındaydı, kıza ismini soruyormuş, nasılsın diyormuş, baya baya iletişim kurmaya çalışmış bücür :)))))

Oradan çıkıp çocuk mağazalarını dolaştık biraz. Bir tanesinde balon verdiler Tibet’e. Beyefendi bir taneyi az buldu, gitti bir tane daha istedi. Onlarda iki tane daha verdiler, zırt pırt istemesin diye mi düşündüler artık nedense :P Bizim küçük bey balonlara baktı baktı, sonra balonların zulasının olduğu yere gidip, bıraktı hepsini, yeşil bir tane aldı “Baaak, anne, yeşil aldıımm”  diye bağıra bağıra hemde :)

Sonra çıktık en üst kattaki oyun alanına. Küçük bir lunapark gibi. Tibet’in korkuları ön plana çıktı burada. Çok ilgisini çekiyor ama nedense korkuyor binmek istemiyor hiçbirine. “Anne sen bin” diyor, kendisi binmiyor. Bir tanesine nasılsa binmek istedi ama çalışmıyorken tabii, tam o anda bir çocuk geldi babasıyla beraber. Atladı arabaya, çalıştırdı! Bizimki korkarak bana sarıldı. Çocuğun babası “Korkacak birşey yok, bak araba sallanıyor sadece” falan dedi. Öyle demesi iyi oldu sanırım, inmek için ağlamadı, koluma sarılmayı bıraktı, elimi tutarak devam etti.

Bu korku meselesi çok ilginç Tibet’te... Mesela dönüp duran ışıkların altından geçmiyor, geçmemek için ağlıyor! Ne desem ikna edemiyorum. Işıkları yakalamak için koşuyorum, üzerlerine basmaya çalışıyorum, seyrederken çok eğleniyor ama hadi gel beraber yakalayalım dedim mi basıyor yaygarayı! Bol bol götürmek mi lazım bu korkularını yenmek için acaba?

Neyse, sonrasında güzelce bir yemek yiyip, döndük eve... Dönüşte tramvaya bindik. Önceden de binmiştik ama o zamanlar daha küçüktü, pek birşey anlamamıştı sanırım. Bu sefer herşeyini inceledi tramvayın. Gürültüsü en çok dikkatini çeken şey oldu; sürekli “Anne, çok ses bay!” deyip durdu yol boyunca...


Eve döndüğümüzde çok mutluydu. Bütün gün yaptıklarını anlatıp durdu ananesine, dedesine... O kadar mutlu olunca ertesi gün için de gezi planı yaptık tabii.
Artık o da bir sonraki yazıya :)

8 Şubat 2010 Pazartesi

Bir Yıl



Bloğu açalı tam 1 yıl olmuş...

2 deneme yazısından sonra asıl açılışı bu yazıyla yapmışım...

Başlarken bu kadar arkadaşım olacağını hiç bilmiyordum.
Aslında bloğun ne olduğunu bile tam olarak bilmiyordum ya :)

Bloğum...
Tibet'imin diyarı...

Nice yıllara :)))

Not: Fotoğrafı Tibet'in 1.yaşgünü için hazırlamıştım...

5 Şubat 2010 Cuma

Hazırcevap?! yoksa... :)

 

Yılbaşı ertesi bir gün Yıldız’la telefonda konuşuyoruz. Oradan buradan sohbet koyu... Tibet çevremde dolanıp duruyor, arada Yıldız’la kısa bir muhabbet yaptı hatta. Ben konuşurken, o da bana birşeyler söylüyor, doğal olarak kısa cevaplar veriyorum. Baktı olacak gibi değil, kafasını telefona doğru uzatıp
“Yildiiissss, güle güleeeee!” deyiverdi.
Yıldız'la koptuk tabii :D

**********

 

Bacak ağrılarından çok şikayet ederim. Birşey yaptım mı bunun için peki? Hayır :P
Yine böyle söylendiğim bir akşam annem “Tibet için üzülüyorum” dedi.
“Neden?” dedim. “Büyüyünce bir babası çağıracak gel sırtıma masaj yap diye, bir sen, gel bacaklarıma masaj yap diye” dedi.
Ben de bakayım ne yapacak diye dönüp
“Tibeeet, bacaklarıma masaj yapar mısın?” dedim.
Beyefendi cevabı yapıştırdı “Anne şimdi dibiti (baby tv) seyediyom!”

**********

 

Evi bir türlü ısıtamadık diye ananesinde kalıyor hala... Hafta içi bazı günlerde ve hafta sonları gidip annemde kalıyorum bu yüzden.
Biz çıkarken annem de onu alıp, komşuya “abi”sine götürüyor arkamızdan ağlamasın diye. Bu Pazar daha sabahtan gideceğimi kendisine anlattım, anlayışlı bir tavır takındı, tamam anne falan dedi... maalesef gitme saati gelince başladı söylenmeye, usul usul gözler sulanmaya başladı. Sonra nereden aklına geldiyse anneme “anane abiye gitcez mi?” diye sordu. Annem de “annenler gitsin, öyle gideriz” dedi.
Bücür bana dönüp ne dese beğenirsiniz “Anne, hadi gitsene, ne zaman gitcen?

Daha şimdi gözlerin dolu değil miydi senin? Ben mi ağlayayım yaniii!!! :(

3 Şubat 2010 Çarşamba

Biraz eskilerden

Gülay tarafından çok güzel bir mimle sobelenmiş bulunmaktayım :)
Bu hafta biraz mim haftası gibi oldu ama oğlumla ayrı olmanın hüznü var üstümde. Üstüne bir de onun da özlediğini duyunca... Neyse, bugünkü konumuz bu değil :)

Bir iki soruya cevap pek verememiş olmak dışında çok keyifli bir mim oldu benim için. Eskiyle bağını koparmış biri olarak, hatırlamaya çalışmak iyi oldu...
Teşekkür ederim Gülaycım :)

1-Sizi mimleyen kişiye link veriyorsunuz mutlaka ki akışı bozmayalım
Uzaylı anne Gülay

2-Çocukluğunuzda anne ve babanızla (ya da aile büyükleriyle) yapmış olduğunuz ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay, bir aktivite, bir eylem… Ve hangi yönünüze katkıda bulunduğu…

18 yaşımdan öncesi pek yok bende... bunu zırt pırt söylüyorum galiba ama ne yapayım sorular böyle cevaplamamı gerektiriyor :(
Çok net hatırladığım biz ailecek mutluyduk... istisnalar kaideyi hiç bozmadı :) Haa, bir de tiyatroya giderdik sık sık. En çok Tuncay Özinel’in tiyatrolarına. Ailece severdik onu. Tiyatro ve sinema sevdası o zamandan kalma sanırım :)
Birde ortaokula geçtiğimde çok fena çuvallamıştım. Veli toplantısında öğretmen velileri sıkı azarlamış “eğitim sadece bizim verdiğimizle olmaz, siz evde çocuklarınızla ilgilenmez, onlara özen göstermezseniz bizim burada yaptıklarımızın bir anlamı olmaz! Bütün yükü öğretmenlere yükleyip, işin kolayına kaçmayın” falan demiş. Babamın çok ağrına gitmişti bu sözler. Bundan sonrasında resmen benimle ders çalıştı, derslerime yardımcı olmak, dolayısıyla benim başarılı olmam için... Bu durum babamın değerini belki 1000 kat artırmıştır benim gözümde (zaten öyleydi), onun ve öğretmenimin sayesinde bir ebeveynin nasıl olması gerektiğini öğrenmiş oldum böylece :)

3-Çocukken oynamayı en çok sevdiğiniz oyun ve oyun aparatı?

Evimizin hemen yanıbaşında büyük bir park vardı. Orada kırmızı pedallı bir araba kullandığımı hatırlıyorum, oldum olası araba hastası olmuşumdur, o zamandan belliymiş :P
Ergenlik dönemlerimde de bol bol bisikletle gezerdim. Çok severdim...


4-Sokakta oynar mıydınız?

Pek sevmezdim, niye bilmiyorum...
Yok yok... Aslında biliyorum...
Sultanahmet Piyerlotide oturuyorduk. Sağ sol çatışmasının doruğa çıktığı zamanların birinde sokakta oynayan arkadaşlarımın yanına inmek üzere evden çıktım. Kapıda elinde bıçak, önünde birsürü çocuğa tehditler savuran bir adamla karşılaştım. Kendimi eve nasıl attım hiç hatırlamıyorum....


5-Çocukluğunuz ve ilk gençliğinizle ilgili keşke farklı olsaydı dediğiniz bir durum/olay…

Eğitim konusunda babamın dediğini yapmadığım için pişman olmuşluğum vardır. Çok istiyordu beni konservatuara göndermeyi.... aklıma geldikçe, keşke kabul etseydim derim hep...


6-Çocukluk ve ilk gençlikle ilgili iyi ki böyle olmuş dediğiniz bir olay…

iyi ki böyle güzel yürekli bir ailem var...
iyi ki istemişler beni ve ben iyi ki istemişim onları...


7-Varsa çocukluk dönemine dair bugünü etkileyen bir olay, anı…

Yine tekrar etmiş olacağım ama... ah bir hatırlayabilsem...


Bu mimi Yıldız’a, Pinky’e, Full Moon’a, Özge’ye ve Deniz’e paslıyorummm...
Öperler elinizden :)))

Bu da ilk gençlik dönemlerinden çok sevdiğim bir şarkı. O dönemin (hatta bu dönemin) gençleri iyi bilir... Çok güzel şeyleri hatırlatır bana, huzur verir. Hediyem olsun hepinize :)