25 Temmuz 2012 Çarşamba

Elektro gitar!

Güzel bir yaşgünü oldu.
Akşamüstü...


Çocuklar çok güzel oynadı, çok güzel eğlendi.
Tartışmasız, kavgasız...

Uzun zamandır görüşmeyen büyükler yaşgünü bahanesine hasret giderdi...
Oğlum hayal ettiği hediyelerine (oyuncaklarına) kavuştu...

Ama ortada bir yanlış vardı...

Oğullarına gelmiş hediyeyi sahiplenen ebeveynler gibi....


Elimizden düşüremedik!


Çocuk muyuz neyiz!!!

19 Temmuz 2012 Perşembe

ve... 5!


Sana söyleyecek çok şeyim var aslında...
Şöyle oturtup seni karşıma...

“Senin için çok hayallerim var...
Yani öyle büyüyünce şöyle ol, böyle yap gibi değil.
Sana bırakmak istediklerimle ilgili, sana örnek olmakla alakalı...
biliyorum çünkü, önündeki en büyük örnek biziz senin.
Bize bakıp kendine huylar edineceksin...
işlerin bazen istediğim gibi yürümediğini hissediyor olsam da, bazen, neler oluyor böyle, nerede yanlış yaptık desem de, endişelensem de...
gözüme gözüme soktuğun güzel huylarını görüp, rahat bir nefes alıyorum...
şükrediyorum sonra...”

Okuyup, sevdiğim bir kitapta romanın kahramanı bir yerde diyor ki;
“Çocuğum bu hayatta nefes alabildiğim tek nokta!”

Sen de benim için öylesin.

Nefesimsin.

Gerçek sevgisin.
Beklentisiz... Katkısız...

Anlayışsın.
Hoşgörüsün.
Şefkatsin.

Güzel bir tebessüm,
Kalp yumuşaklığımsın.

İçimi ısıtansın...

Hem her şeyimsin...
Hem de biriciğim...


Dilerim ki; içindeki sesi dinleyenlerden ol.

Canım oğlum.
İyi ki varsın.

Nice mutlu yılların olsun...

9 Temmuz 2012 Pazartesi

İstanbul yolları taştan, sen çıkardın beni baştan!

Son zamanlarda her hafta sonumuzu İstanbul toplu taşıma araçlarında geçirmeye başladık. Sebep, bizim bücürün merakı tabi ki...

Merak, Metro ile başladı. Önceleri her hafta sonumuzu Metro yolculuklarıyla geçirdik. Sonra Zeytinburnu istasyonunda Tramvay’a geçiş olduğunu keşfetti ve biz Metro’dan Tramvay’a sıçradık. Neyseki o hat babasının işyerinden geçiyordu da, dönüşümüz arabayla oluyordu.

Sonraları, metroya gidiş gelişler esnasında Metrobüs’ü görüp, onu keşfetmek istedi. Metrobüs çok etkilemedi onu sanırım, bu macera sadece bir seferle sınırlı kaldı ve en son geçtiğimiz hafta sonu trene binmek istediğini söyledi.

Trene ulaşmak bile zahmetli oldu... Önce otobüs, otobüsün eskilerden olmasından sebep deli gibi sıcak, sonra aktarma otobüsün gelmemesiyle binilen taksi... Neyseki tren yenilerden geldi de biraz ferahladık... İnanmazsınız, tren hatlarında bile yapım var. O yüzden trenler uzun aralıklarla geliyor. Tren yolu bir yerde tek hatta düşüyor ve diğer trenin geçmesini bekliyorsunuz!...

Bakırköy’de inip, birşeyler atıştırıp, yürüyerek minibüse, oradan da eve vardık nihayet. Tabi ki, eve girmeden önce dondurmamızı da alarak...

Aslına bakarsanız, bizim için kolay bir aktivite yolu oldu bu. En azından her hafta sonu “Bu sefer ne yapsak?” diye düşünmüyorum ama bu hevesin gittikçe pahalıya mal olacağı, Tibet’in şu sorusuyla gün yüzüne çıkmış oldu : “Anne, bir dahaki izinli olduğunda da uçağa binmeye ne dersin?”
!!!


Allah bana kolaylık versin! :))))

6 Temmuz 2012 Cuma

Uzun zaman sonrası MİM'i!

Blog hayatımın en kolay MİMi ile sobelenmiş vaziyetteyim. Bunu kaçırmayayım :)))

Oytunla Hayat mimlemiş beni. Demiş ki;

* Bu yazının altına benimle ilgili düşüncelerinizi yazacaksınız. İsterseniz tek kelimeyle isterseniz uzun uzun :)

* Arkadaşlarınızı mimleyeceksiniz ve duyuracaksınız.


Ben kimseyi mimlemeyeceğim ama bu yazıyı okuyup, hakkımda fikri olan ve fikri olmasa da fikir beyan etmek isteyen herkesin bir şeyler yazmasını istiyorummmmm ve dileyen herkes bu mimi üzerine alınabilir :)))

Hadi bekliyorum ;)

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Dersimiz.....


Hayattan ders almak için illa olumsuz olaylarla muhatap olmamız gerekmiyor aslında....
Bazen gözünüzün önününde büyüdüğüne şahit olduğunuz bücürünüzün kurduğu cümleler, verdiği tepkiler isteseniz de istemeseniz de öğretiyor size bir şeyler...........

Ders 1: Hayat bazen oğlunun hangi arada bu kadar büyüdüğünü farketmeyişini sorgulatabilir!... :)


- Oğlum ne olacak senin halin böyle? Kışın dondurma yemeden nasıl duracaksın çok merak ediyorum!
- Baba, kışın dondurma istemeyecek ki canım. Hava kışın serin olduğu için canımız dondurma çekmez, yazın ferahlamak istediğimiz için dondurma yeriz!

Ders 2: Kurduğun cümlelere dikkat et! Kastettiğin değil, içerdikleri anlamlarıyla anlaşılma ihtimali %100!!!... :)


- Oğlum, ananen bugün biraz hasta. Onu çok yorma tamam mı?
- Tamam anne, az mı yorayım?!

Ders 3: Her şeyi kendin halletmek zorunda değilsin. Bazen işini bilenlerin yardımını da istemen gerekir!... :)


- Ananeeee! Anneme söyler misin? Şimşek McQuinn arabam düştü. Çekici çağırıp, kaldırtsın!!!...


Ders 4: Zaman her şeyin ilacıdır. Ama şu anda yaşadığın duygularını kabullenmek, yükünü hafifletir!... :)


- 9/10 yaşında olsam korkmam ama dede, şimdi küçüğüm ya, tedirgin oluyorum biraz!

Not: Uzun zamandır yazmadığımın farkındayım ama oğlumla aramız burada yazdığım kadar ballı börek değil. Son zamanlarda aramızdaki aşktan fazla çekişme yaşıyoruz. Sanırım kişiliğini oturtma dönemleri. Bu dönemde ben kendi adıma fazla yorulduğumu söyleyebilirim ve bu süre zarfında çok fazla yazamayabilirim... Neticede burası onun bloğu ve geriye dönüp okuduğunda güzel şeylerin paylaşılmış olmasını tercih ederim. Gülsün, eğlensin... en fazla hüzünlendirsin bu blog onu, üzmesin, kırmasın yeter ki...