31 Mart 2009 Salı

Canım Yandı

Kardeşim küçükken ele avuca sığmaz bir çocuktu.
O zamanlar Kadırga'da otururduk.
Kendisi sanki kız değil erkek gibiydi. Sokağın bütün gürültüsünden o sorumluydu. Sokakta bir sessizlik varsa bilinki o ya evdeydi ya da saklambaç oynuyorlar ve o da Küçük Ayasofya'ya, Sultanahmet'e falan gitmişti saklanmaya. Futbol oynamalar, güreş tutmalar, böyle çivili bir oyun vardı erkeklerin oynadığı, ondan oynamalar.
Bu kadar hareketliliğin sonucunda bir sürü de kaza geçirirdi doğal olarak. Eve çoğunlukla bir yeri kanayarak gelirdi. Burnu, kolu, bacağı, vs... Bir de üstüne bunlar yetmezmiş gibi ilkokul 3. sınıftaydı galiba damarlarından birinin büyümediği saptandı. 3 ay sadece yüzü, kulakları ve kolları açıkta, beline kadar alçıda kaldı. 3 ayda boyunluk taktı.

Bizim oğlanda bu aralar ele avuca sığmıyor, enerji dolu. Adam ne yapsa boşaltamıyor o enerjiyi, bitmek bilmiyor. İşin kötü olan tarafı, kendine atlamalı, hoplamalı oyunlar yaratması ve önüne bakmadan koşması. Sürekli çevresinde olmamıza rağmen, dün düştü ve dudağını patlattı. İlk başta anlamadık yüzünü yere vurduğunu, korktuğundan ağlıyor sandık. Hatta ben ilk kucağıma alırken hiç farketmedim, babası çok ağlamasından şüphelenip bakınca gördük kanı.
Onun yüzündeki kanı görünce, benim kanım çekildi sanki...
O ağladıkça benim canım yandı...

O şimdi bir koca üst dudak :(

Anneme, kardeşimi böyle görmeye nasıl dayandığını sordum. Adaklar adamış, tuzlar basmış ekmeğe (ayrıntı soramadım bununla ilgili), bir sürü şey yapmış. Ağlamış, dua etmiş...

Anne olunca galiba kendi acılarına dayanma oranın artıyor ama aynı oranda çocuğunun acılarına dayanma oranında düşüyor...

Allah annelere sabır ve dayanıklılık, çocuklara da dikkat ve sakinlik versin :)

30 Mart 2009 Pazartesi

BEY VE HANIM

Denedim.
Gerçekten çok denedim.
Olmadı mı olmuyor işte.
Ne zormuş meğer sevgiyi tanımlamak.
Bir sürü sayfa tükettim defterimde, cık... Olmadı...

Halbuki istemiştim ki;

Bana sarıldığında hissettiğim sıcaklığı yazayım.
Elimi tuttuğunda duyduğum güveni.
Gözlerine baktığımda gördüğüm sevgiyi...

Ve daha fazlasını...

Beceremedim.

Eşim, sevgilim, herşeyim...
İyi ki varsın... İyi ki doğdun...
Yoksa ben sensiz, Tibet'siz eksik kalırdım...

MUTLU YILLAR...

Seni seviyorum, hem de KOCAAAMMMAAAANNNN!!!


BEY VE HANIM

Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.

Benim olduğu kadar dostlarının,

dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum.

Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.

Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.

Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.

Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.

Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.

Güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve
pijamalarımızla kutlamalıyız.

Yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek...

Böylece yaşamalıyız işte.

Sonra çocuğumuz olmalı,

Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.

Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.

Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.

Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
söylenerek yumurta kırmalısın.

Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.

Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.

Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.

Saçlara düşünce aklar, yada gidince aklar,
çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.

Kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan,
sessiz bir yere gitmeliyiz.

Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.

Eve gelip benden kahve istemelisin.

Çocuklar gelmeli ziyaretimize,
geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.

Ben, "Bey" demeliyim sana, sende "Hanım".

Öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.

Tebessümler açtırmalı yüzünde.

Birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.

Birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde....

Can YÜCEL

27 Mart 2009 Cuma

Annecim

Bugün annemin yaşgünü.

58 yılı devirecek dile kolay...
58 yaşında ve bu yaşında yine çocuk büyütüyor.
Oğlumu...
Hayat tekerrürden ibarettir dedikleri böyle birşey mi acaba?
İki kızdan sonra bu sefer erkek yetiştiriyor,
daha farklı bir deneyim :)

Annem...

"Senden istediğim sadece oğluma bakan bakıcıya göz kulak olman" diyebilmeyi çok isterdim. Umuyorum ki, Tibet çok büyümeden bunu sana söyleyeceğim.

Annem...

Sana çok şey borçluyum. Hep çevremde ol olur mu?

Mutlu yıllar.

Daha nice yaşlarda hep birlikte olmak dileğim...

Seni çok seviyorum...

(Soldaki annem, sağdaki de teyzem)

Hepsi silinmiş?

Bir sürü izlediğim blog vardı. Hepsi silinmiş????!!!

26 Mart 2009 Perşembe

Nasıl anlatsam?

Ben öyle pek duygularını dışa kolay vurabilen biri olmadım hiç. Mesela pek öyle konuşkan değildim vakti zamanında. Sevgili arkadaşlarım ben konuştuğum zaman konuştum diye alkışlarlardı beni, düşünün işte o kadar yani. Bu alkışları beni motive etmek için yaparlardı ama bende tam tersi olurdu durum. Daha çok suskunlaşırdım. Zamanla yendim bu sorunumu, öyle çenebaz değilim ama en azından ortamda suskun suskun da kalmıyorum artık.

Yazmayı da beceremezdim, hala da beceremiyorum. Yani arada bir şeyler dökülüveriyor ama arada işte. İlkokulda modaydı, herkesin günlüğü vardı. Benim de eksik olacak değildi ya, ben de almıştım kendime. Yazdıklarım bir kaç cümleyi geçmezdi. "Bugün matematikte çarpmalara başladık, Funda'yla ip atladık, Selim'le kavga ettik" filan. Öyle uzun uzun ne anlatırlardı insanlar anlamazdım. Hayat bu kadar basit işte, gittim, okulda şunu şunu yaptım, geldim, ders çalıştım, evcilik oynadım, uyudum!

Arada bir başka blogları dolaşıyorum, insanlar yaptığı alışverişi bile öyle güzel anlatmış ki! Vallahi çıkıp benim de alışveriş yapasım geliyor. İki tane DVD, bir tane kitap, bir tane CD almış, bunu bir anlatmış ki, okurken keyif almamanız, yahu gideyim ben de bunlardan alayım dememeniz mümkün değil! Herkesin bir mahareti var işte. Yazık bana, bir maharetim bile yok! Vakti zamanında şiirler yazardım ama. Niyeyse bıraktım, belki devam etseydim şimdi bir şiir kitabım olurdu, kimbilir!? Zaten ben bir sürü şeyi, anlamsızca bıraktım. Deli miyim neyim? Şarkı söylerdim mesela, herkes çok beğenirdi sesimi, artık söyleyemiyorum. Güzel resim yapardım, ilkokul yıllarında, artık 0. Şu eklediğim fotoğrafı da ben çekmiştim, bir ara fotoğrafa da merak saldım ama........
Ama kompozisyon hiç yazamadım bak, o her daim sıfırdı!

Neyse. Bütün bunları niye yazdığıma gelince...

Bir konuyla ilgili duygularımı yazmak istiyorum. Yazdıklarım zorlama olmasın istiyorum, öyle konuşur gibi aksın gitsin. Duygularımı öylece aktarabileyim satırlara. Bu ön bir deneme diyebiliriz ve bu yazıyı yazıyorum ki, bu konuda kendime bir söz vermiş olayım ve siz de şahidim olun. Konusunu yazdığımda anlayacaksınız zaten, demek buymuş diyeceksiniz.

Bunun için kendimi motive edecek bir söz bile ayarladım.
"Bir şeyi yürekten istersen, yapamayacağın hiç birşey yok!"

**********

Yürü be koçum!

25 Mart 2009 Çarşamba

Dilimin ucunda kelimeler

Aniyaaaa : Anne yaaa! (acikli yüz ifadesiyle beraber)
Bir sey yapmak istiyor ama benim tarafimdan izin verilmiyorsa.

Acssanayaaa : Açsana yaaa!
Ananesi veya ben tuvaletteyken içeri girmek istediginde.

Dotu : Otur
Babasina günlük raporunu anlatmak için.

Baba : Baba!!!
Bu aralar Aba dediginde babasi bakmiyorsa ilgisini çekmek için :))))

24 Mart 2009 Salı

Büyük Laflar!

Sevgili Yaz Aşkı'm kızına ilerde yol göstermesi umuduyla kalbine dokunan güzel lafları yazmaya başlamış.

Çok kıskandım!

Ben de Tibet'e benim kalbime dokunanları belki ileride onunda kalbine dokunması umuduyla yazmak istiyorum.

İşte ilki (Hedefe Giden Yol sitesinde dolaşırken gördüm ve çok beğendim) :

"Eyleme geçene kadar, bütün hayaller ve hedefler puslu görünür.." Tommy Lasorda

23 Mart 2009 Pazartesi

Etiket

Bir önceki yazimdan hemen sonra Küçük Insan sitesinde bir yazi okudum. Bu aralar begenerek takip ettigim, ebeveyn-çocuk iliskileri üzerine güzel bir site. Çocuklarimiza taktigimiz olumsuz etiketlerden bahsetmis. Çocugumuza inatçi derken onun sadece inatçiligina odaklandigimizi, uysal, katilimci yönünü es geçtigimizden bahsetmis.
Yaziyi okumak isteyenler icin adres:
http://www.kucukinsan.com/article.asp?article_id=4143
Ben de Pamuk Prensime bundan böyle hareketli, azimli ve seçici demeyi seçiyorum.
Zaten güzel yönleri tüm olumsuzluklarini bastiran bir güzyüzlü o :)

iki yas sendromu mu?

Son günlerde sevgili oglumun aksiligi üstünde! Bir tutamdan fazla da hirçinligi!
Bir seyi istiyorsa ve yapmiyorsan, kendini yere atip aglamaya basliyor. Bazen vuruyor! Buna inanamiyorum, nereden, nasil ogrendigini aklim sirrim almiyor. Geçenlerde haberlerde bir adam karisini dövüyordu sokakta. Biz televizyonla ilgilenmiyorduk hiç ama kadinin bagirislari ilgisini çekmisti ve bagirislarini taklit etmisti. Ben farkedip kanali degistirdim ama... acaba oradan mi gördü, hafizasina kazidi?! Belki su iki yas sendromu denen dönemdir??? Insallah öyledir... Insallah öyledir...

20 Mart 2009 Cuma

Yar Saclarin Lule Lule...


Kücükken, gençken çocugumu hep sarisin, kivircik saçli ve renkli gözlü hayal ederdim. Valla her genç kiz gibi benimde evlilik hayallerim vardi. Evlilik hayali kurmayan topu topu kaç tane genç kiz vardir, dürüst olalim :)))

Itiraf ediyorum o zamanlar çocugumu kiz hayal ederdim. Hamile kalipta çocugumuzun cinsiyetini ogrenecegim gün ise, doktor kiz deseydi büyük hayal kirikligina ugrayacaktim. Niye bilmiyorum, o kadar istiyordum ki erkek olsun, kendime hayret ediyordum. Allah'a sükür ki dilegim kabul oldu. 4 aylik erkek istegim o kadar güçlüymüski, yillarin kiz istedigini bastirmis. Simdi dünyalar tatlisi bir oglum var. Ustelik kivircik saçli, sarisin ve hala ne renk oldugunu çözemedigim gözlere sahip.

Tibetim. Bizi annen ve baban olarak seçtigin için çoookkk tesekkür ediyorum sana.
Seni çoooookkkk seviyorum.

19 Mart 2009 Perşembe

Cok korktum!


Bir süredir Pamuk Prensimiz bizi korkutmakla mesgul... Bir kere yapip, korkuttuguna ikna olunca, artik durmak bilmiyor. Surekli "aaayyy! cok korktum" demek zorunda kaliyoruz :)

Hep bizi mi korkutacak, biraz da siz korkun!

Korkut oglum izleyenleri, Tibet nasil korkuturmus görsünler... :)

Not: "Ayyyy! Cok korktum!" demezseniz alinip, güceniyor. Ona göre... :P

Askolsun!

Dün aksam eve biraz erken gittim. Annem tiyatroya gidecekti, isten 10 dakika erken ciktim. Neyse, eve vardim, prensim beni gülücüklerle karsilayacak diye beklerken, adam beni görünce sinirlenip, aglamaya basladi!

Sasirdim, ne yapacagimi da bilemedim. Anneme soran gözlerle baktim tabii.

Meger ben gelmeden hemen önce dedesiyle telefonda konusmus. Bu aralar basladi telefonda bir seyler anlatmaya kendi dilinde. Bir iki dakika sonra da ben kapiyi calinca dedesi zannedip, kosmus kapiya. Dedesi yerine beni görünce de hayal kirikligina ugramis!

Dedesi bu durumdan dolayi dört köse...

de...

BEN!?

:(

18 Mart 2009 Çarşamba

Babasinin oglu


Babasi kendi gibi yetistiriyor oglunu caktirmadan caktirmadan.
Avci yapmak icin erken ama tarz olarak tam zamani deyip, kasketler felan takiyor :)

Tarzina diyecegim yok tabi de, avci olmasini hic gonlum istemiyor.
Allah biliyor :)

16 Mart 2009 Pazartesi

Dilimin ucunda kelimeler

Sevgili Pamuk Prensimin agzi bir dolu bu aralar. Favorilerim Açii, AvOv ve Avo.
Efendim yapayim açilimlarini :)

Açiii (aynen yazildigi gibi, noktali) : Açildi, açtim, açti, yandi (isik) ve bilumum benzeri kelimeler.

Avo : Alo

Diyi (aynen yazildigi gibi, noktali) : Dayi


Aba : Baba ve bu hafta sonu anladigimiz kadariyla Abla (Büsra demek zor geldi)

Attiii (bu da noktali) : Düstügü zaman, cani yanmadiysa. Elindeki bir seyi yere attiysa.

Düstüüü : Kendini yere atip, düsme numarasi yaptiginda.

Tess (bazen Tiss) : Eski köpegimizin adi ama artik bütün köpeklerin adi.

AvOv : (HavHav) Oyuncak köpek.

Dittiii (yine noktali) : Bitti ve gitti.

Düdati (ya da benzeri bisii, biz böyle anliyoruz) : Günaydin. iki kere baya baya günaydin dedi üstelik.

Di (noktali) : Gel ve yaninda elle gel hareketi ile vurguyu güçlendirme.

Simdilik aklima gelenler bunlar.
Tibet'im ekledikçe veya benim aklima geldikçe yama yaparim bu yaziya :)

13 Mart 2009 Cuma

ABA

Bir sure "Baba" ve "Aba" denemelerinden sonra, babasina "ABA" diye seslenmeye karar verdi.
Baba demek konusunda bir inat soz konusu, zamanla duzelecek insallah :)))

Hayirli olsun sevgilim yeni sifatin :)

12 Mart 2009 Perşembe

Tibet'in gelişi

Gecen hafta en iyi arkadasim, oglumun manevi teyzesi Aylin'le bulustum. Telefonla gorusuyor olsakta, cok sik bir araya gelemiyoruz. Bu yuzden sohbet baya uzun oluyor ve cok dogal olarak Pamuk Prensimizden de konu aciliyor...

Aylin'e Tibet'ten bahsederken "Bu gune kadar bosa yasamisim, bunu Tibet dogduktan sonra anladim" dedim...

Bu blogu en cok Tibet'e hatira olsun diye actim. Madem oyle, sadece onun hikayelerine degil, benim, babasinin onunla ilgili duygularimiza da yer vermeliyim. Hatta onun bize katildigi gunden itibaren hissettiklerimi, hissettiklerimizi.


Nasil baslayacagimi bilemiyorum...

Tibet'ten haberdar oldugumuz ilk gun...

Iki hafta bekleyisten sonra evde gebelik testi yaptim, sabah ise gitmeden once. Pozitif! :)
ama guvenmemek lazim, bir de kan testi. Sevgilime haber vermeliyim.
- Uyan! Galiba hamileyim!!!

Sevinc. Mutluluk. Heyecan.

- Ise gidince bir kan testi yaptiracagim, seni haberdar ederim.

Oglen olmak bilmedi. Sibel ve Beste'yle ise en yakin tip merkezine gidiyoruz.
Kani verdim, aksama gelin dediler. Bugun bitmeyecek!

Aksam Nuriye yanimda. Testi almaya giderken heyecanimi yatistirmaya calisiyor.
Oyle korkuyorum ki! Ya benim yaptigim test yanlissa... Yol uzuyor.

Geldik, testi istedim. Verdiler. Acarken cok heyecanliyim. POZITIF!

Allah'im sana sukurler olsun! Nuriye'yle sarmas dolas... Hemen sevgilimi aramaliyim.
- Sevgilim, baba oluyorsun!

Sesindeki sevinci hic unutmadim, heyecanli gulusunu :)

Ben ne haldeyim bilmiyorum. Galiba ayaklarim yere basmiyor!

Allah'im sana sukurler olsun!!!

11 Mart 2009 Çarşamba

Tibet nasil su ister?

Daha once Tibet'in su istemesiyle ilgili "anlatilmaz, yasanir" demistim hatirlarsaniz...

Buyrunuz Tibet nasil su ister, izleyiniz, gorunuz... :)



Not: Tibet su anda 19 aylik, bu videoda 14 aylik ve hala ayni sekilde su istiyor... :)

10 Mart 2009 Salı

Temizlik

Prensimiz supurgelere cok merakli. Bazen annem sirf dinlenmek icin elektrik supurgesini ortaya cikariyor, kucuk adamimiz da saatlerce elektrik supurgesiyle ugrasabiliyor. Aliyor, goturuyor, cekistiriyor, hortumunu evirip ceviriyor, supuruyor...

Bir de su girgir denilen el supurgeleri var, hani kucuk bisii. Ananesinden gordu sanirim, ozellikle yemeklerden sonra aliyor onu, yerleri supuruyor :)

Evelsi aksam yemekten sonra mutfakta bulasiklari kaldirirken, elinde girgirla yine yerleri supurmeye basladi. Mutfak biraz dar (ince uzun) oldugu icin kendisini odaya gondermek amacli
- Bebegim, git babanin ayaklarinin altini supur, orasi cok kirlenmis dedim.

Iki dakika sonra iceriden kahkaha sesleri geldi, merak ettim...?
- Hayirdir deyip girdim iceri.

Pamuk prensim sen lafi nasil soylersen oyle algiliyor cok dogal olarak.
Kaldirmis babasinin ayaklarini, altini supurmeye calisiyor, yeri degil!

4 Mart 2009 Çarşamba

Telefon

Bu hafta bebegim ananesiyle... Annecim bu hafta evinde kalmak istedigini belirtti. Evini barkini birakip, cocuguma bakmak icin bize yerlesen canim anneme hayir mi diyecektim... Diyemedim, zaten demem de...
Hem biz ve Pamuk Prens icin aslinda daha saglikli bence. Surekli bize yapisik yasamamasi lazim arada bir ayrilik hem bizim hem onun icin daha iyi.
Evlat ozlemi neymis anliyorsun, ogreniyorsun :)))

Zirt, pirt telefon ediyorum ama bizimki pek telefonla konusma meraklisi degil. Varsa yoksa tuslara bassin...

Ama dun bu durum degisti... Sabah "anne, anne" diye dolaniyormus ortaliklarda. Annem de "hadi arayalim anneni" demis. Telefonum caldi actim, karsidan bizim ki "Anne" diyor.

Allah'im bu ne buyuk mutluluktur, anlatmaya kelimeler yetmez!

Sen yetinme, ogleden sonra al telefonu eline, bir yandan tuslara bas, bir yandan "Anne, anne" de!

Yahu, bir gunde bu kadar mutluluga bunyem aliskin degil!

Ama olsun ben hep mutlu olmaya hazirim :)))))

Not: Bu "Anne"lerin hem beni hem babasini kastediyor olmasi da buyuk bir olasilik tabii, ben sadece kendi ustume alindim ama... :P

2 Mart 2009 Pazartesi

Sakiz

Artik sakiz cigniyoruz.

Henuz balon yapmayi beceremedik ama sakizi tutup balon yapmak icin ustun gayret gosteriyoruz :)