6 Mayıs 2013 Pazartesi

İnsanın canı çocuğunda...


Geçtiğimiz hafta bir tuhaf hastalık atlattı Tibet. İsmi cismi yok...
Daha doğrusu, doktorumuz Tibet’e kan almak, serum takmak gibi canını yakacak, korkmasına sebebiyet verecek şeylere başvurmak istemediği için, antibiyotik tedavisine cevap verirse bunlara gerek kalmaz diye düşündüğü için ismi cismi yok...

Neydi bu hastalık bilmiyorum.
Kan alınıp test yapılsaydı, serum takılsaydı bir faydası olur muydu onu da bilmiyorum.
Tek bildiğim 41lerle başlayıp, 37,5lara ancak 5 günün sonunda düşen ateşle boğuştuğumuz...

İnsanın canı çocuğunda...

O orada öyle baygın yatarken, ateşi düşsün de gözünü açsın diye beklerken nefes alamadım resmen...
Ateşi düşüp, bir şeyler isteyebildiği zamanlar döndü dünya...
İstediği bir yudum su büyük mutluluk oldu evde...
Ateş düşürücüsüz geçirdiği ilk gün, bir zil takıp oynamadığımız kaldı...

Ateş gitti... gitti gitmesine de, arkasından öksürüğü bıraktı...
Elbet o da gidecek...

Biliyorum, daha beterleri var bu hayatta... ama...

İnsanın canı çocuğunda...


Allah hepsine sağlıkla sıhhatle büyümeyi nasip etsin...

29 Nisan 2013 Pazartesi

Facebook notları

Gecikme

Her sabah Tibet'i okula arkadaşıyla birlikte bırakıyoruz. Sabahları benim işe yetişmem gerektiği için Tibet alıştıktığından beri onlarla birlikte öğretmenini bekliyor, ben işe gidiyorum.

Bir sabah Gülay'ın işi olduğu için benim bırakmam gerekti doğal olarak. Kapıda beklerken ben;

- İnşallah öğretmenin gecikmez oğlum. O gecikirse ben de işime gecikirim.
- İnşallah gecikir anne. O ne kadar çok gecikirse ben de seninle o kadar çok kalmış olurum!
- !!!! :(((((




Hiç yakışıyor mu?! 

Geçenlerde bir akşam eşimin canı çekmiş , gidip etsiz çiğ köfte aldı. Mutfakta hazırlıyor.
Tibet'te başında onu seyrediyor.

Mustafa bir dürüm hazırladıktan ve ısırık aldıktan sonra, bizim ufaklık :

- Sana inanamıyorum baba!
- Neden oğlum, ne oldu?
- Gidip çiğ köfte alıyorsun, gelip hazırlıyor, yiyorsun ve oğlunla paylaşmıyorsun öyle mi?
- !!!!! yok oğlum hiç paylaşmaz mıyım seninle? hazırlayacaktım şimdi sana da!
- İnanamıyorum baba, gerçekten inanamıyorum!!!! cık cık!!!
- !!!!! :/ :)))))))




Kötü haber 

Geçenlerde Galatasaray'ın maçı vardı. Bizimki bunca zaman dayısından (kuzenim) sebep bir Fenerbahçe, babasından sebep bir Galatasaraylı. Hatta araya Beşiktaş'lılığı bile sokuşturmuşluğu vardır. Nihayet en yakın arkadaşının da Galatasaraylı olmasının etkisiyle, GS'ye karar verdi.

Normalde o saatte yatmış olması gerekliydi ama o
akşam babası söz vermiş; maçın ilk 5 dakikasını beraber izleyecekler.

Heyecanla oturmuş babasının kucağına maçın başlamasını bekliyor.
O sırada da aralarında şu konuşma geçiyor.

- Babacım.
- Efendim oğlum.
- Sana kötü bir haberim var.
- Neymiş oğlum o kötü haber?
- Ben her gün başka bir takım tutuyorum
- !!!!!


:D



4 Nisan 2013 Perşembe

İş mi meslek mi? Bu ne ki?


Anladığım kadarıyla “Meslek” ve “Oyun” kavramı prensim için aynı anlamı ifade etmekte. Henüz!!!

Mevzu şudur ki;

- Anne, sen büyüyünce ne olmak istiyorsun?
- Reklamcıyım ya işte oğlum. Grafikerlik yapıyorum :)
- Ama o iş. Sen ne olmak istiyorsun?

İç ses: Ne olmak istediğin mevzusuna girme bence... 
İnsan kaç yaşına gelirse gelsin büyüyemediği konularını da geç, çocuğun beynini bulandırma!

- Ben büyüdüm artık oğlum, grafiker oldum. Çalışıyorum, her gün işime gidip geliyorum :)
- Ben büyüyünce çalışmayacağım.
- Öyle mi ne yapacaksın peki?


- Futbolcu olacağım! Arada bir futbol oynamaya gideceğim.
- Ama futbolu iyi oynamak için her gün antreman yapman gerekecek.
- Babamla antreman yapıyorum ya anne!
- Evet ama büyüdüğünde iyi bir futbolcu olmak için antrenörle çalışman gerekecek. Sana nasıl iyi oynanacağını o öğretecek. Baban antrenör değil ki. O şimdi sadece sen futbol oynamak istediğinde sana eşlik ediyor.
- Olsun. Ben büyüyünce futbolcu olacağım, çalışmayacağım!!!
- E, peki. Madem öyle istiyorsun :)))))))


Futbolculuğu meslek sananlar heyyy! Kendinize gelin!!! :)))

3 Nisan 2013 Çarşamba

Facebook notları


1. 

Evi arıyorum... Kimse cevap vermiyor!...
Hani bir şey olacağından değil ama... Şimdiye eve dönmüş olmaları gerekirdi...
merak işte...

Annemin cep telefonunu çeviriyorum hemen! Açılıyor:

- Anne! Neredesiniz? Merak ettim.
- Bugün okuldan yürüyerek dönelim dedik, hava güzeldi...

Arkadan bücürün sesi geliyor bana hitaben:

- Anneeee! Yürüdük yürüdükkkk! iyi geldi valla, ayaklarım açıldııı!!!

:)))))))

2.

- Tibettttt! hadi kalk artık, geç kalacağız!
- Anne ben bugün okula gitmeyeceğim...
- Öyle mi? ama baban bugün şirket arabasıyla gelmiş, onunla götürecekti seni okula?
(cingöz anne modeli)
- Al işte kalktım, istediğin oldu mu şimdi? Mutlu oldun mu bakalım???!!!
(Yataktan apar topar ayağa kalkan ama tükürdüğünü de yalamak istemeyen evlat modeli)

3.

- Anne, ben bugün kendimi pek iyi hissettmiyorum, galiba okula gidemeyeceğim!
- Tamam canım. Madem öyle hissediyorsun, sen yat dinlen o zaman.
- Sen? Kalmayacak mısın?
- Gerek yok ki tatlım, anneannen burada.
- Aman anneee! Sen de hemen inandın! Şaka yapmıştım! Ben iyiyim, okula gidebilirim. Hadi hazırlanalım!
- ????

4.

- Ohhhhh! yarın benim özgürlük günüm!
- Ne özgürlüğü oğlum?
- Bilgisayarrrr! Bilgisayar özgürlüğüüüü! yipppiii!!!
- :)))

25 Mart 2013 Pazartesi

Ebe, sobe...

Bir mimle daha karşınızdayım :)

Bir süre önce Nazlı sobelemişti beni... Çok zorlu bir mim oldu benim için açıkçası...

Üzerinden çok geçmeden cevaplayayım ;)



1. Su mu, ateş mi, güneş mi olurdun? Neden?

Güneş olurdum. Soğukta, yalnızlıkta, hüzünde insanların içini ısıtmak için...

2. Taş olsan nerenin taşı olurdun?

Üzeri boyanan, boyandıktan sonra gururla evin en güzide köşesinde sergilenen bir taş olmak isterdim.

3. Neyin ve kimin karşısında, hangi durumlarda susarsın?

Ben genellikle anlaşılamadığımı hissettiğim zamanlarda susarım ya da söylediklerimin boşa gittiğini anladığımda.

4. Kusur olsan nasıl bir “kusur” olurdun?

Kötü geçmişi unutturan bir kusur olurdum, "Balık hafızalı olmak" gibi mesela. Yaralar tekrar tekrar acımazdı böylece...

5. Küfür olsan ne olurdun? kime savrulurdun?

Küfür olmayı daha iyi becerebilirim. Gerçek kabak gibi ortadayken, görmeyenlere savrulurdum!!!

6. Esir olsan neyin veya  kimin esiri olurdun/olmak isterdin?

AŞK’ın...

7. Bir suç olsan “nasıl” bir suç olurdun?

Her şeye rağmen göze alınan bir suç olurdum...
 

8. Topraktaki güç olsan o güçte ne yetiştirilirdi?

Şifa.

9. Sayılmadığında ne hissedersin?

Bazen görünmez olduğumu düşünüyorum. Tanıdık, bilindik bir ortamda dahi görülmeyen, duyulmayan, varlığı hissedilmeyen...

10. Bir “oyun” oynasan ne oynardın?

Gerçek AŞK’ı oynamak isterdim.

******

Gördüğüm kadarıyla ben cevaplayana kadar çoğunluğunuz yaptı bu mimi. Yapmayıp, yapmak isteyenlere gelsin bu mim ;)