23 Eylül 2009 Çarşamba

Uyuyamadım!

Çevremdeki arkadaşlarım bilirler, Tibet’in doğumuyla hayatımda birçok değişiklik oldu. Bu sadece anne olmak ve onun getirdiği güzellik ve zorluklarla ilgili değişiklikler değil. Bir nevi Tibet’le birlikte yeniden doğuş diyebiliriz. En azından kendini yenileme...

Tibet’in doğumuyla birlikte beni “ona iyi, örnek bir anne olabilmek” telaşı sardı. Yıllarca, uzaktan izlediğim, sadece okuyup, “evet, çok doğru” dediğim kişisel gelişim benim için elzem oldu. Okudum, okudum, araştırdım, sabah akşam zikirler yaptım, seminerlere gittim... En sonunda hayata daha olumlu bakmak için, sabretmeyi öğrenmek için kendime bir yol arkadaşı edindim. Bu süreç hala devam ediyor ve devam edecek. Öğrencilik hiç bitmez. Umuyorum ki bu çabalarım yerini bulur.

Ne yazık ki bazen, tüm bu didinmelerimi unutabildiğim şeyler yaşanabiliyor Tibet’le aramızda ve ben zıvanadan çıkmış bir anneye dönebiliyorum Pazartesi akşamı olduğu gibi :(

Pazartesi akşamı Tibet’in tüm huysuzluğu, tüm inatçılığı üstündeydi. Neye yapma desem inadına yaptı, ben izin vermeyip, istediği şeyden uzaklaştırdıkça da avazı çıktığı kadar ağladı. Pazartesi akşamı yatağa girdiğimde benim de onun da saçlarımız sinirden tavana vurmuş haldeydi.

Bilgisayarı karıştırmak istedi, ben izin vermedim, o ağladı.
Buzdolabını, mutfak dolaplarını karıştırmak istedi, ben izin vermedim, o ağladı.
Erken bir saatte çizgi film seyretmek istedi, ben izin vermedim, o ağladı.
Uyumak istemedi, uyuması için direttim, ağladı.

Uyudu, odaya götürdüm, gece süt için uyandı, salona gitmek istedi. Gecenin o saati savaşacak halim olmadığı için salona gittik, ikili koltukta uyuduk. Sabah 6 civarı tekrar uyandı ve süt istedi. Ben “ne zaman gece sütünden vazgeçeceksin, ne zaman kendi yatağında yatacaksın, ben ne zaman kesintisiz bir uyku uyuyabileceğim” diye, söylene söylene sütünü hazırladım. Sonra annemden Tibet’in yanına geçmesini istedim 1 saat bile olsa kendi yatağımda uyuyabilmek için. Yatağıma giderken havanın tekrar yağmur yüklü olduğu dikkatimi çekti.

Yattım.

Aklıma çocuğunu sele kaptıran anne geldi...

Bir an onun yerine koydum kendimi.
Beynim uyuştu, kalbim ağrıdı.
O an onun yaşadığı tüm pişmanlıkları yaşadım. Yapmasına izin vermediği için, çocuğunun gözünden akan her damla yaş için kendini nasıl suçladığını...
İnsan böyle bir acıya nasıl dayanır? (Zaten kalp krizi geçirmiş ve kendine geldikçe sürekli uyutuyorlarmış)
Düşüncesi bile korkunç!

Sonra Tibet’le akşam yaşadıklarıma döndüm. Yapmasına izin vermediğim herşey için, döktüğü gözyaşına...

“Hangisi önemli” diye sordum kendime.

Bilgisayarı kurcaladığı, kurcaladığı sırada belki 1-2 programa zarar vermesi ya da bir iki belgeyi silmesi mi, bilgisayarı karıştırırken sanki çok önemli birşey yapıyormuş edasıyla heyecanlanması mı?
Biraz oynamasına izin verip, sonra dikkatini başka bir yöne çekemez miydim?

Mutfak dolaplarını ve buzdolabını boşaltırken takındığı ciddi tavır, tekrar yerlerine koymak için sarfettiği çabayı izlemek mi, yoksa belki de kırılması ya da dökülmesi olası bir iki tabak mı?
Başında durup, kendini incitecek birşey yapmasını önleyemez miydim?

Ne olurdu çizgi filmini daha erken saatte seyretse? Hatta iki kere üst üste seyretse? O filmi izlerken replikleri tekrar etmeye çalışması, bazı sahnelerde kıkırdaması, bazı sahnelerde “anne bak, gidioooo” diyerek heyecanını benimle paylaşması mı yoksa “günde bir saatten fazla tv izlettirmem ben arkadaş” diyen kuralcı anne olmak mı?

Sabahtan akşama senin yolunu gözlemiş olan çocuğunun, sırf seninle vakit geçirmek için uyumak istememesi, seninle oynadıkça mutlu olması, mutluluğunu öpücüklerle, kucaklamalarla göstermesi mi daha önemli, yoksa çocukların 20.30-21.00’de yatmaları gerektiğini söyleyenler mi?
Onlar, çocuğunun seninle bir saat fazla zaman geçirdiğinde ne kadar mutlu olduğunu görüyorlar mı beyanat verdikleri yerden?

Ne olur gece iki kere süt için uyansa? Alışkanlıksa alışkanlık! Bizim alışkanlıklarımız yok mu hiç? Elime mi yapışıyor, bir saat az uyku benim hayatımdan neyi eksiltiyor?

Varsın yatağında uyumasın, onun odasını oturma odası gibi düzenleyiveririz, olur biter! Odasını düzenleyene kadar, ikili koltukta, yanında kıvrılıveririm. Biraz sırt ağrısıyla günümü geçiremez miyim? Vakti zamanında hergünümü başağrılarıyla geçiren ben değil miydim? Çocuğum için bir süre sırt ağrısı çekemez miyim?

Aklıma düştü, sabahın 6’sında, elinden çocuğu kayıp giden anne...
Nefesim daraldı, kalbim sıkıştı...
Uyuyamadım...

Allah kimseyi evlat acısıyla sınamasın!

Oğlum

İyi ki varsın!

Bu yazı, selden hemen sonraki hafta yazılmıştı...

18 yorum:

  1. Okuyunca kalbim sıkıştı resmen Tibet'in Annesi... Kötü şeyleri düşünme lütfen...

    YanıtlaSil
  2. Ben de kötü oldum:(
    Umarım keşkeler koymadan cümlelerimize yaşarız herşeyi.
    Yüreğin ferah olsun,içinden geldiği gibi güzel oğluşunla vakit geçir.En geçerli kural, en güzel,en huzurlu vakti geçirmek bence.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Ah Tibetin güzel anneciği. Siz hep beraber olun. Güzel güzel vakit geçirin. Allah Tibet'e de sanada uzun ömür versin.

    YanıtlaSil
  5. bende kötü hissattim kendimi şimdi..bazen kurallar olmadan olmuyor..her nekadar sonunda kendimi suçlu hissetme rağmen geri sil baştan dönüyorum..ne güzel yazmışsın..yazdıklarındada haklısın...allah ayrılık acısı vermesin kimseye..öpüyorum tibeti güzel yanaklarından

    YanıtlaSil
  6. canımcım ben de kötü oldum ve aklıma geldikçe içim sıkışıyor, çok çok acı bir durum :( tabii ki haklısın değer mi kırmaya üzmeye şu 3 günlük dünyada ama ilerisi için sorumluluk sahibi, aklı başında bir genç adam olması için kuralların da hayatında olması lazım :) o yüzden kötü hissetme kendini :)

    YanıtlaSil
  7. amin sibelcim... Dila konusunu unutamıyorum. Boğazımda hala yumruk gibi...

    YanıtlaSil
  8. Kalbim sıkışmış bir halde kendimi ve kızımı düşündüm... Çok haklısın, ben de ara ara düşünüyorum bunları... Bu sadece çocuklarımız için de geçerli değil... Tüm sevdiklerimize bu açıyla daha farklı yaklaşabiliriz... Ama... Ama işte kurallar olmadan olmuyor... Hem galiba insan olmanın getirisi bu aynı zamanda... Bilemiyorum hangisinin doğru olduğunu ama sanırım bu gel gitler kolay kolay yok olmayacak yaşamımızda... Tibet beye sevgiler:)

    YanıtlaSil
  9. cancanım canım arkadaşım, bak arkadaşım diyorum çünkü gerçekten arkadaş gibiyiz seninle
    evet insan bazen böyle kötü şeyler düşününce tabi dozunda, iyi oluyor günü kurtarmak için ya da o andaki bi krizden kurtulmak için insan da bi balyoz etkisi yapıyor bazı acıları hatırlamak
    ama bana inan birebir hepimizin evinde yaşanıyor biliyomusun öyle kriz anları
    sen bazı şeylere hayır diyorsan ebette onun iyiliği için boşver çocuklar evet bazen gerçek ten gözyaşları dökerler ama çoğu zamanda çok gereksiz ağlarlar sakın kendini suçlama
    inan delirmiş bi anne hepimiz oluyoruz zaman zaman
    sen de tibetim de üzülmeyin hiç bişeye olurmu

    YanıtlaSil
  10. Her ne kadar acı olaylar karşısında şükredip kendimizi toparlasakta insanın zaman zaman nefes alamadığı,bunaldığı,ona buna sabredemediği zamanlar oluyor..Dediğin gibi allah kimseyi evlat acısıyla sınamasın.

    YanıtlaSil
  11. böyle şeyleri düşünüp kendini hem suçlama hem üzme...
    Belli ki elinden geleni yapıyorsun daha iyisi için...
    Bu çabaların meyvesini alacaksın kimse mükemmel değil hepimiz insanız...hemde iyi insanlar,iyi anneler!!!
    sevgiler

    YanıtlaSil
  12. anne olmak sonsuz bir güç..anne olmak sınırsız bir sevgi ve anne olmak bitmeyen bir vicdan azabı..herşeyi onlar için,iyi olacağına inandığımız için yapıyoruz.Ama gel gitler olacak,olmalı da..vicdan,kalp ve akıl üçlüsü hep çekişecek ama en çok da duana amin dedim..amin

    YanıtlaSil
  13. annelerın en guzelı.Allah oglunun hep guzel gunlerını gostersın sana.

    YanıtlaSil
  14. Ay tüylerim diken diken oldu, huzur sağlık ve başarı dolu olsun yaşamı, Allah tüm bebecikleri korusun

    YanıtlaSil
  15. Sevgili Tibet'in annesi,onlar bizim herşeyimiz,canımız.Bende bazen bakıyorum,herşeye Hayır diyorum,sonra aynen senin gibi diyorum bırak,istediğini yapsın,merakını köreltme.

    YanıtlaSil
  16. allah kimseye yaşatmasın öyle bir acıyı...
    Allahım korusun minikleri...
    Allah pamuk prense ve tüm evlatlara sağlıklı uzun ömürler versin...
    O acılı anneye de sabır versin :(

    YanıtlaSil
  17. Sibelcim,
    zıvanadan çıkıyoruz tabiki hepimiz insanınız. öncelikle bunu kabul edersen kendini bu kadar suçlu hissetmezsin. Dolap karıştırma, gece uykuları vs. hepsi geçiyor sen bile şaşıyorsun. Bırak istediği kadar keşfetsin dolapları. Doğa birara mutfaktaki bütün tencereleri ve kaşık-çatalları salona taşırdı. İlk başlarda ben de deliyordum sora baktım ki çocuk eğleniyor. Kontrollü bir şekilde izin verdim olay çözüldü. Aslında çok fazla kuralların içine hapsediyoruz kendimizi. Bunlar özgür ruhlar biliyorsun rahat olmaları gerek ki yaratıcı olabilsinler.
    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  18. Yavrusunu sele kaptıran o anne kısmına gelinceye kadar aynı şeyleri söyleyecektim sana..aklımdan tek tek onlar geçiyordu..
    Bırak yapsın tabii ne istiyorsa.
    Sonsuza kadar yapacak değil.Bıkar kısa bir sürede.Ve yaşayarak öğrenir..Hiçbir şey ondan daha kıymetli değil elbette..İnatlaştıkça daha beter ister..
    Yazının son kısmı özellikle çok harikaydı.
    Başka annelerin de örnek almak için okuması elzem çok güzel bir paylaşım..
    Ellerine sağlık canım..
    Sevgilerimle..

    YanıtlaSil